Vasatlar çağı

Abone Ol

Zır cahillerin her şeyi bildiğini zannettiği bir döneme rastladı ömrümüz. Hepsi birden ‘’büyük resmi’’ gördü. Konuşan birilerini gördüklerinde koşarak geliyorlar. Yüzlerine yerleşmiş kin ve öfke ile giriyorlar kadraja.  Ağızlarından saçılan kızgın sözcüklerin temelinde; ‘’sen neden konuşuyorsun, konuşup benim ideolojime karşı çıkamazsın öfkesi’’ var.

Elbette bu günler geçecek. Bu günlerden beş ya da on sene sonra sosyologlar, psikologlar, bilim insanları yaşadıklarımızı ve ‘’büyük resmi görmeyi başarmış insanları’’ yıllarca araştıracak. Bu konu da tüm dünyada araştırmalar yapılacak. Kitlesel histeri nasıl oluşturulur tezleri yazılacak üniversitelerde. Hadi bir tez konusu da ben söyleyeyim beş ya da on sene sonrası için: Bu yüz yılın Joseph Goebbels’leri.

Cehalet ve bilgisizlik hiç bu kadar cesaret kazanmamıştı. Sanmayın ki bu duruma son yirmi senede geldik. Bizleri buralara getiren yolların taşları birlikte olduğu kadınları dövmesiyle ünlü bir şarkıcının (hani attığı zaman mangalda kül bırakmayan feminist ablaların verdiği yaşam boyu onur ödülüyle bu günlerde yeniden gündemde) ‘’MO, MOO, MOOOO’’ diyerek Mozart ile dalga geçmesiyle döşenmeye başladı taşlar.

Bu ülkenin en büyük sorunu bedavadan ve gereksiz yere ünlü, devrimci, milliyetçi, demokrat, yazar, şair olanlardır. Bu ülkede gerçek anlamda; milliyetçi, devrimci, demokrat, yazar, şair, doktor, mühendis olursanız acı çekersiniz. ‘’Olmak’’ çok zor ve çok emek ister ama ‘’-mış gibi’’ yaparsanız her şey çok kolayca avuçlarınıza düşer. Entelektüel bir düzeye ulaşmak için neden binlerce kitap okuyacaksınız; ezberleyin beş on şiir, bir iki özlü söz, bir iki tanede anlamını bilmediğiniz yabancı sözcük kullanın olur olmaz yerde bitti işte. Size bütün kapılar açılır.

Mangalda kül bırakmayan o ablalar gündemde henüz bir şey yokken içlerindeki ‘’keselerinde’’ timsah gözyaşları biriktirirler. Hep hazır ol da beklerler. Canice öldürülen, bıçaklanan, çocuğunun gözü önünde kafası kesilen bir kadın gördüklerinde hemen keselerinin ağzını açıp timsah gözyaşlarıyla baş köşeye arz-ı endam ederler. Kötüsünüz, karanlıksınız, çirkinsiniz. Artık nefret bile edemiyoruz sizden. Sizleri gördükçe içimizi allak bullak eden tiksinme ve bulantı olmasa görmezden bile gelebileceğiz sizleri. Olmuyor işte; yarattığınız bulantıyla hep anımsatıyorsunuz kendinizi.

Vasatların baş tacı edildiği bu çağ düştü payımıza. Bilgisiz, görgüsüz, densizdiler. Utanma duyusu çoktan çekilmişti kalınlaşan derilerinin arkasına. Onlarca kere yanıldılar ama hiç utanmadılar. Sanki yapacaklarmış gibi yeniden atladılar karşılarına çıkan her şeyin üzerine. Çevrelerine daha öncesinde verdikleri zarardan hiç utanmadan yeniden saldırdılar sırıtarak.

Bilgiye, görgüye ihtiyaçları yok. Bütün yaşamlarını ‘’kurnazlıklarıyla’’ idame ettiriyorlar. En büyük silahları utanmazlıkları.

Edebiyatta, sinemada, sanatın hemen hemen her dalında vasatlık gittikçe artıyor. Bin sekiz yüzlerin sonunda ulaşılan entelektüel düzeyin çok gerilerindeyiz artık. Cumhuriyetin ilk yıllarında verilen lise eğitimini günümüzün birçok üniversitesi veremiyor. Kişilikleriyle, bilgileriyle ülkemiz tarihinde yerini almış yöneticiler yok artık. Örneğin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın anekdotları anlatılıyor hala. Mazhar Osman ile Neyzen Tevfik’in dostluğu konuşuluyor ve yazılıyor günümüzde. Neden bir tane daha Osman Hamdi Bey çıkmıyor bu ülkede? Neden Aşık Veysel, Neşet Ertaş gibi sanatçılar yetişmiyor artık?

Çünkü bizlerin ömrü vasatlar ve yetersizler çağına rastladı. Çok üzgünüm sevgili ülkem, çok üzgünüm sevgili çocuklar; biz yetersizlere biraz daha katlanacaksınız.