Mahkemeler başta olmak üzere toplumun her kesiminde adalet arar olduk.

Hatalı kararlar yüzünden canı yananlar, yok yere hapis yatanlar adalet bekliyor.

Adam kayırma yüzünden hakkı olan işe yerleşemeyenler, adrese teslim iş ilanı ve ihaleler, bankamatik memurları, 4-5 yerden maaş alanlar, gelir dağılımındaki uçurum…

Ve hizmette adaletsizlik…

Ülkemizin bazı bölgelerinde hizmette sınır tanınmıyor, vatandaşa her türlü kolaylık sağlanıyor.

Bazı bölgeler ise üvey evlat muamelesi görüyor…

Hatta aynı il içinde bazı ilçeler her türlü hizmetten yararlanırken, bazı ilçeler yok sayılıyor, umursanmıyor, kasıtlı olarak hizmet götürülmüyor denilecek uygulamalar yapılıyor.

Daha açık ifade ile siyasi olarak güçlü yerler her türlü hizmeti alırken, siyasi ağırlığı olmayan bölgeler umursanmıyor.

Örneğin Rize ili… Güneysu ilçesi, Rize’nin diğer tüm ilçelerinin toplamından çok hizmet alıyor, diğer ilçeler yok sayılıyor…

En iyi okullar, en iyi hizmet binaları Güneysu’da var. Güneysu’nun köylerini bırakın yaylalarına bile asfalt yol yapıldı…

En uzak köylerinden biri olan Kıbledağı Köyünün tam zirvesinde, tepenin en üstüne cami konduruldu. Caminin olduğu dağın zirvesine kadar da asfalt yol yapıldı. Caminin yapıldığı zirvede yerleşim yeri bile yok.

Diğer taraftan yine Rize’ye bağlı Ardeşen ilçesi hizmette en geride kalan bölge oldu.

Ardeşen’in ana caddesi bile düzgün değil, arka sokakları perişan, çamur içinde… Arka sokaklar inişli çıkışlı kaldırım gibi…

Yaylaları bırakın köylerin yolları asfaltı geçtim, beton bile değil.

Ardeşen’e bağlı Eskiarmutluk Köyü yıllardır yol sorunu yaşıyor. Her yıl betonlama yapılacağı söyleniyor ama hâlâ bir arpa boyu yol alınamadı.

Çay zamanı yol bozuk olduğu için yaş çay taşıyan kamyonlar çıkamadı, yaş çay nakli yapılmasında zorluk yaşandı. Çay nakli yapılamadığı için vatandaşlar, birkaç gün çay satamadı ya da daha uzak yerlere taşımak zorunda kaldı.

Daha önce de birkaç kez yazdım.

Köyün düzgün yolu olmamasına rağmen yaylada betonlama yapıldı, yollara taş döşendi. Döşenen taşların çoğunu yağmurda sel aldı, bırakın taşı, yol bile kalmadı.

Vatandaşlar sesini duyuramıyor, sesini yükseltenler de muhalif olmakla suçlanıyor, susturulmak isteniyor.

Yol herkesin yolu, ama “yolum yok, yolumuzu yapın” demek bile suç sayılır hale geldi.

İnsanlar derdini anlatınca bile suçlanıyor.

Umursamazlık her yerde…

*****

Hava bile haram!

Vaktiyle Bursa’da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslümana haram!”

O zamanlar Bursa başkent; tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…

Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslümana yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. Adam; “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış; “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlın vaciptir!” demiş.

Ama bir yandan da merak eder; “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam; “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama bir yandan meraklanmış:

- Söyle bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslümana haram yazarsın?

Adam, başı önünde konuşur:

- Delilim vardır, lâkin ispat ister.

- Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?

- O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…

- Nedir delilin?

- Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rastgele bir hahamı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak!

Dediği yapılmış. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…”

Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam; “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.

Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler...

Adam, bu kez de, “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine…

Sultan, “Bitti mi?” diye sorunca adam:

- Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle…

- Şimdi nedir isteğin?

- Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…

Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka paça götürmüşler.

Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan soran olmamış…

Geçmiş bir hafta, “Nerede imam?” diye gelen giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:

- Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…

- Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!

- Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…

- Sorma, sorma…

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

- Peki ne olacak şimdi?

Adam:

- Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.

“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:

- Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?

Sultan acı acı tebessüm etmiş:

- Hava bile haram, hava bile!

*****                 

TEBESSÜM

Sahipsiz

Hakîm, otomobil çalmak suçundan sanık olarak karşısına getirilen Temel’e sorar:

- Otomobil çalmışsın, bunu neden yaptın?

- Sahibi yok sanmıştım…

- Peki, sahibi olmadığı kanısına nereden vardın?

- Mezarlığın önüne park etmişti de…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Açıklamalarla vaktini harcama; insanlar sadece duymak istediklerini duyarlar.

Paulo Coelho