Tüm dünyanın gündemi Afganistan…

Taliban silah gücüyle yönetimi ele geçirdi.

Taliban her ne kadar talebeler anlamına gelse de öğrenmekten çok şiddeti şiar edinen silahlı bir grup…

İslâm adını kullanarak dine en büyük zararı veren, hatta en büyük din düşmanlarının yapamadığı tahrifatı yapan silahlı çete grubu…

Kuşkusuz onları eğitip silahla donatanların dışında Taliban’ı en iyi bilen, geçmişte ve şimdi Taliban ile birlikte yaşamak zorunda kalan Afgan halkıdır…

Yaptıklarını ve yapabileceklerini bildikleri için her şeylerini bırakıp Afganistan’dan kaçıyorlar.

Tüm dünyanın seyrettiği Kabil Havaalanındaki görüntü, Taliban kafasının neler yapabileceğini bilen insanların çaresizliğidir…

Afganlılar, Taliban zulmünden kaçabilmek için uçağın tekerine bile yapışmışken, ülkemizdeki bazı kafaların Taliban’ın verdiği mesajları olumlu karşılaması; Türkiye’nin Taliban inancı ile ters yanı olmadığını ileri sürmesi ancak akıl tutulması ile açıklanabilir…

İşlerine geldiğinde her fırsatta demokrasiden dem vuranların, silah gücüyle yönetimi ele geçiren Taliban ile aynı inanca sahip olduğumuzu nasıl dile getirebilir?

Demokrasiyi savunmak şöyle dursun, her fırsatta demokrasiye karşı olduklarını dile getiren zihniyetin mesajlarını olumlu karşılamak neyin kafasıdır?

Adı dışında her şeyleri İslâm’a aykırı olan Taliban’ı hoş görmek İslâm’a en büyük zarardır.

Sırf Cumhuriyet ve Atatürk’e düşman olduklarından Taliban kafasını bile hoş görenlerin gerçeği anlamaları için daha ne yaşanması gerekir?

Amerika 20 yıldır Afganistan’da terör estirdi. Afganistan’ı korumak adına halkına kan kusturdu. Daha da beteri, Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi için uygun ortamı hazırladı ve defolup gitti.

Şimdi Afganistan’daki mayınlı tarlaya Türkiye’yi sokmak istiyor.

Masum insanların zarar görmesini, kadınların yok yere öldürülmesini, işkence görmesini tabii ki kimse istemez…

Ama Amerika’nın Afganistan’da döşediği mayınların faturasını niçin Türkiye ödesin?

“Afganistan’ın güvenliği Anadolu’nun güvenliğidir” gibi saçma sözlerle halkın gazını almaya çalışıyorlar…

Rusların Afganistan’ı işgal ettiği yıllarda kendilerine mücahit adını veren Türkiye’deki bazı gönüllüler, Afgan saflarında Ruslara karşı savaşmıştı…

Afganistan’ın güvenliğini Anadolu’nun güvenliği olarak görenler bir adım öne çıksın, önce onlar ve çocukları gitsinler…

Afganistan insanlığın sorunudur, çözüm bulunacaksa tüm dünya çaba göstermeli…

Türkiye birilerinin kurbanı veya paralı askeri değildir…

*****

Püsküllü bela

İngiliz yünlü sanayi çökmek üzereydi ki, kırmızıya boyanmış yünden keçeleştirilerek yapılmış kesik koni şeklindeki bir başlığı Fas’ta erkeklere giydirmeyi başararak kalitesiz yün ürünleri için bir pazar yarattılar. İlk önce Fas’ta kullanıldığı için bu serpuşa “fes” adı verildi.

Aradan yaklaşık 250 yıl geçti. Osmanlı Devletinin çöküşe gittiği dönemde fes ilginç bir biçimde Osmanlı resmi giysisi olarak önümüze geldi.

Osmanlı Devletinin çöküş döneminde III. Selim artık yozlaşan Yeniçeri Ocağı yerine Nizam-ı Cedit adlı yeni bir ordu kurmak istedi. Bu orduya başlık olarak “şubara” adlı bostancıların giydiğine benzer silindir biçimli bir serpuş giydirildi.

Ancak başlarına geleceği sezen Yeniçeriler, Kabakçı Mustafa isyanı ile ayaklanarak III. Selim’i devirdiler. Yerine kısa süreliğine IV. Mustafa geçirilse de Alemdar Mustafa Paşa önderliğindeki bastırma hareketi ile III. Selim’in torunu II. Mahmut tahta getirildi. (1808)

II. Mahmut bir süre sonra duruma egemen olarak “Vakayı Hayriye” adı verilen bir hareket ile Yeniçeri Ocağını yerle bir etti. (1826)

Bu sırada kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni ordunun başlığı tartışılırken fes giyilmesi kararı alındı. Fes giyilmesi kararına karşı o zamanın gericileri dinsel gerekçeler göstererek büyük bir direniş gösterdiler.

1845’te fesin biçimi ile ilgili önemli kurallar getirildi. Tüm düzenli birlikler ile devlet görevindekiler fes giyecekti.

Ancak fesin tepesinde bükülmemiş ipekten yapılmış püskül bulunuyor ve fırtınalı havalarda bu püsküller darmadağın oluyordu. Oysa bu püsküllerin düzenli olması ve her gün taranması bir zorunluktu. Bu nedenle sokaklarda tıpkı ayakkabı boyacıları gibi püskül tarayıcıları türemiş ve para karşılığı püskül taramaya başlamışlardı.

Yani İngilizlerin tekstil sektörünü kurtarmak için Fas halkına giydirdikleri fes, 250 yıl sonra Osmanlı topraklarına geldiğinde tepesine püskül takılmıştı. Püskülün düzgün olması askerlerin ve devlet memurlarının başının belası olmuştu. Bugün kullandığımız “püsküllü bela” deyiminin kaynağının bu olduğu söylenir.

(Lütfü Kırayoğlu’dan alıntıdır)

*****                  

TEBESSÜM

Namaz

Adamın biri arkadaşına sordu:

- İkindi namazı kılındı mı?

- Herhalde kılınmıştır.

- Sen kılmadın mı?

- Kılmaz olur muyum?

- Kılalı çok oldu mu?

- Aşağı yukarı on yıl oldu. Merhum babamın cenaze namazım kılmıştım.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Ederinden fazla değer, soytarıyı kral eder.