Geçenlerde yazmıştık, bugün önem taşıdığına inandığımız için yineleyelim:

Afganistan daha da karışacak. Amerika’nın yüzüstü bıraktığı ülkede çatışmalar yayılıyor. Her ne kadar Taliban’a karşı Amerika havadan Kabil Hükümetine destek amaçlı bombardımanını sürdürüyorsa da Taliban güçler ülkenin bir çok yerleşişim merkezini ele geçirmeyi başardı.

Şu nokta açık:

Amerika işgal ettiği ülkede Taliban güçleri ile başa çıkamadı. Afganistan’ı karıştırıp çıkmasının ana nedeni bizce budur.

Şimdi birçokları şu soruyu soruyor:

“Afganistan’da olaylar bu noktaya nasıl geldi?”

Yanıt arayalım:

Bugün yaşanan kargaşanın gerisinde, Trump’ın siyasi talimatıyla Afganistan Özel Temsilcisi Büyükelçi Zalmay Halilzad’ın 20 Şubat 2020 tarihinde Kabil’deki hükümeti devre dışı bırakıp Taliban’la yaptığı dört maddelik anlaşma yatıyor.

Halilzad, Afgan kökenli Amerikalıdır. Halen de Beyaz Saray’da görev yapıyor. Eski Başkan Trump döneminde getirildiği göreve şimdiki Başkan Biden döneminde de devam ediyor.

Sedat Ergin, Afganistan konusunda son derece önemli bir yazıyı kaleme almış. Adı geçen bu dört maddeyi irdeliyor ve ensemizdeki tehlikenin de ayak seslerinden söz ediyor:

“Söz konusu anlaşmanın sağlam güvencelere bağlanmadan kurgulanan, aceleye getirilmiş zayıf bir metin olduğu hususunda giderek güçlenen bir görüş birliği var.

Anlaşmanın birinci bölümü, Taliban’ın, Afganistan topraklarının ABD ve müttefiklerinin güvenliği aleyhine kullanılmayacağına ilişkin taahhüdünü içeriyor.

Mutabakatın ikinci bölümü, bütün yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesine dönük takvimi düzenliyor.

Üçüncü olarak, Taliban ile Kabil’deki hükümet arasında siyasi çözüme yönelik müzakere sürecinin başlaması öngörülüyor.

Ve anlaşmanın dördüncü ayağı da ülkede kalıcı ve kapsamlı bir ateşkes ilanını hedefliyor.

Daha ilk baştan bu metne yöneltilen temel eleştirilerden biri, ABD’nin anlaşmayı doğrudan Taliban’la yapması ve Kabil’deki mevcut hükümeti müzakerelerin dışında bırakmasıydı. O dönemde getirilen bu yöndeki eleştirilerin isabet derecesi bugün sahada yaşanan gelişmelerle acı bir tecrübe olarak not ediliyor.

Anlaşmanın ne kadar başarısız kaldığını anlatabilmek için belgenin üzerine kurulu dört unsurun uygulama durumuna göz atmak yeterli. Bu dört maddeden yalnızca yabancı güçlerin çekilmesine ilişkin boyutu büyük ölçüde ABD tarafından yerine getirilmiş bulunuyor. Buna karşılık, anlaşmanın birinci, üçüncü ve dördüncü ayakları olduğu gibi boşlukta kalmış durumda.

Aslında ABD’nin Afganistan’daki hareket tarzı 2008-2011 arasında Irak’tan asker çekmesinde yaşanan sürece benziyor. ABD’nin 2003’te işgal ettiği Irak’tan süratli bir şekilde çekilmesinin yarattığı güç boşluğu, kısa zamanda IŞİD’in ortaya çıktığı koşulların önünü açmıştı. ABD, bunun üzerine Irak ve Suriye’de sahaya yayılan IŞİD’e karşı uluslararası harekât başlatma arayışına girmişti.

Bu tecrübenin de ışığında, gerçekçi olursak, Afganistan’da bugün sahadaki yönelişlere baktığımızda ufukta “olumlu” sıfatını kullanabileceğimiz hiçbir senaryo görünmüyor. ABD, bir kez daha, askeri gücüyle gittiği denizaşırı bir ülkeyi kaosun içine atıp terk ediyor. Kendi çıkarlarını farklı bir şekilde tanımladığı bir noktada birlikte yola çıktığı, aynı cephede savaştığı müttefiki konumundaki insanları pekâlâ yüzüstü bırakıp gidebileceğini gösteriyor. Kuşkusuz, herkesin buradan kendi hesabına çıkartacağı dersler olmalı.

Tabii Afganistan’ın böylesine bir yıkımın içine sürüklenmesi halinde bunun serpintilerine en açık ülkelerden biri Türkiye olacaktır. Şimdiden Anadolu’nun birçok şehrinde ve büyük kentlerimizde sokaklarda karşımıza çıkan Afgan sığınmacılar aktardığımız bu faktörlerin yol açtığı trajedinin ilk dalgasıdır.

Ayrıca, Türkiye Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlamaya aday olduğuna göre, bu ülkeye gidecek Türk askerlerini nasıl bir ortamın karşılayacağını da muhakkak hesaba katmak durumundayız.”

Özetle:

Aynı görüşlere katılıyoruz.