Neler oluyor sorusunun tek bir cevabı yok. Tedirginlik sinsi bir virüs gibi yayılıyor insanların arasında. Nereye gitsem, kiminle konuşsam herkes ağız birliği etmişçesine bu kışın çok zor geçeceğinden söz ediyor.

Buralarda çiftçiler perişan. İnsanlar artan fiyatlar karşısında çaresiz kaldı. Çiftçiler ürünlerini koyacak kasa alamadığından elmalarını pazarlara, hallere göndermeyip ağaçlarını çırparak meyve suyu fabrikalarına gönderiyor.

Çanakkale’den İstanbul Haline yollanan elmanın kasa, ambalaj, nakliye ve hal komisyonunun tutarı yaklaşık 1,5 TL. bu masrafların üzerine 1 TL de üretim maliyeti eklerseniz İstanbul’a yolladığınız 1 Kg elmanın toplam maliyeti 2,5 TL olmakta. Hallerde 3 TL civarında satılan elmadan üreticinin eline geçen para 1,20 TL, bir de bu elmaların üretim maliyetleri var.

Sizlerin marketlerden 8-9 TL fiyatla aldığınız elmadan ve diğer meyvelerden üreticinin eline geçen para neredeyse 0 TL.

Yazıyla da yazalım ‘’sıfır lira.’’

Tarım sektöründe girdilerin fiyatı öyle arttı ki artık çiftçiler neredeyse işi bırakma noktasına geldi. Hızla derin bir uçuruma sürüklenmekteyiz. Sanırım bu gidişle o boşluğa düşmekten kurtulamayacağız. Karşı karşıya olduğumuz sorunları geçici önlemlerle çözmekten çok ama çok uzağız artık.

Tedirginlik dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Bu gün gazetelerde on altı yaşında intihar eden bir gencimizin haberi vardı. Okuyamadım. Alt başlığında bu durumun sıklaştığı yazıyordu. Bu karamsarlık henüz çocuk sayılacak gençlerimizi etkilemeye başlamışsa bizler çoktan yukarıda sözünü ettiğim uçuruma düşmüşüz demektir.

Yurt bulamayan öğrenciler parklarda sabahlıyor. Penceresi olmayan telefon kulübesi kadar odalara iki bin lira kira isteniyor. Bir tarafta milyon dolarlarla satılan evler, diğer yanda parklarda sabahlayan çocuklar.

Sait Faik’in bir öyküsü geldi aklıma; adını anımsamıyorum ama sabahçı kahvesi olabilir. Üstü başı perişan birisi sabaha karşı öyküyü anlatana ‘’benim gibi adamlar gördün mü?’’  diye soruyor. Yazar anlamıyor; adam devam ediyor ‘’evimiz yok, sokaklarda yaşıyoruz; polis sabahladığımız kahveleri kapattı bizi sokağa attı; arkadaşlarım bu tarafa geldi ama kaybettim onları.’’ Ve gecenin karanlığında kendine benzer adamları bulmak için kayboluyor.

Biz hepimiz birbirimize benziyoruz. Aynı havayı soluduk. Aynı toprakları ıslattı terimiz. Parklarda sabahlayan çocuklar da bize benzeyen birilerinin çocukları. Belki birkaç sene içinde bizler çocuklarımıza yurt bulabilmek için koşturacağız tanımadığımız bir şehrin sokaklarında.

Yanlış nerede? Bu soruyu hiç soruyor musunuz kendinize? Peki bu toplumun içinde yaşayan bireyler olarak yaptığınız seçimlerin bütün bir toplumu etkilediğinin farkında mısınız? 

Kötülük yapanın bir sürü bahanesi oluyor. Sığınacağı onlarca yalanı var emin olun ama kötülerin hepsi biliyor kötü olduklarını. Eskiden bir parça utanırlardı artık aldırmıyorlar.

Utanma duygusu yok oldukça bazı kişiler zehir kesesi geliştirdi gövdelerinin içinde. Olur olmadık zamanlarda üzerimize boşaltıyorlar zehirlerini.

İnsanların dilinde bu kışın zor geçeceği var. Tedirginlik çoktan sindi üzerimize. Korkan kuşlar gibi atıyor kalbimiz.