Mazeret üretme konusunda üstümüze yoktur.

Olumsuz giden durumlarda sebebini araştırmak yerine daha kolayımıza geldiği için mazeret bulmayı tercih ederiz.

Her alanda böyleyiz…

Dolar almış başını gidiyor, dış güçler yüzünden…

Enflasyon uçtu, fiyatları arttı, zincir marketler yüzünden…

İşsizlik arttı, salgın yüzünden…

Tarım ürünlerinde fiyatlar çok yüksek, aracılar yüzünden…

Eğitimde kalite düştü, öğretmenler yüzünden…

Benzin kuyrukları oluştu, çok fazla araç var, o yüzden…

Suriyeliler başımıza bela oldu, Esat yüzünden…

Sokak olayları arttı, asayiş bozuldu, yabancı ajanlar yüzünden…

İnsanlar bunalıma girdi, intihar ediyor, dikkat çekmek istemeleri yüzünden…

Akla hayale gelmedik her şeye mazeret buluyoruz…

Peki çözüm için bahane üretmenin dışında ne yapıyoruz? 

Hiçbir şey…

Ülke ekonomisi uçurumun kenarına gelmiş, Türk Lirası en değersiz para olmuş… Biz dış güçler deyip sıyrılıyoruz.

Genel kuraldır, hastalığı tedavi edebilmek için önce teşhis koymak lazım.

Teşhisi koyduktan sonra gerekli tedavi uygulanır. Eğer teşhis konulmazsa veya yanlış teşhis hastayı ölüme götürür…

Günlük siyasi hesaplar için her şeyi dış güçlere bağlıyoruz ancak bu bir teşhis değildir…

Tedavi hiç değildir… Gerçeklerden kaçıştır…

Acilen yapılması gereken şey; Türk Lirasının dolar ve döviz karşısında niçin aşırı değer kaybettiğini araştırmak, sebeplerini bulmak ve tedbir almaktır…

Gerçekleri araştırmak yerine başımızı deve kuşu misali kuma gömersek Türk Lirası yerle bir olur. Sadece paramız değer kaybetmez, ekonomimiz de çöker.

Üretimi unutup, her şeyimiz dışa bağımlı hale geldiğinden doların yükselmesiyle tüm maliyetler artıyor…

Hammadde veya yan ürünlerin büyük çoğunluğu dışa bağımlı olduğu için döviz artınca yaptığımız ihracatta bile zarar eder hale geldik.

Bütün bunlar en azından belli kesim tarafından bilinmesine rağmen çözüm için hiçbir adım atılmıyor.

Mazeret üreterek ülkeyi kalkındırmayı düşünen bir zihniyet var.

Bu kafa yapısı değişmedikçe işimiz gerçekten çok zor…

*****

Şeker

Ankara istasyonunda trenden, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya; “Gazi Paşa’yı görmek istiyorum” dedi.

Adam demiryolcuydu. Direksiyon binasını gösterdi:

- Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?

Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Beyin yanına girdi.

Neden geldiğini kısaca anlattı. Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti.

Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu. Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu.

- Buyur Nuri Efendi!

- Teşekkür ederim Gazi Paşam.

Köyü meramını anlatmaya başladı…

Ben Uşak’ın Kalfa Köyündenim. Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı. Askerliğimi İstanbul’da yaptım. Gözümü kulağımı açtım. İstanbul’da çok şey öğrendim.

Avrupa’dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim. Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim. Pancar elde ettim.

Pancarları rendeleyip kaynattım. Pekmez yaptım. Şeker elde ettim. Onunla köpük helvası imal ettim. Pancardan şeker yapabileceğimize inandım.

Mehmet Hacim Beyin önderliğinde 51 kişi birleştik, Terakkiyi Ziraat Anonim Şirketini kurduk. 600.000 lira sermayemiz var.

Paşam, bize el ver, şeker fabrikamızı kuralım! Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır. Karnı doyar, yüzü güler. Biz de belki, biraz para ve sevap kazanırız. Uşak şenlenir. El verir misin?

Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi’yi sevgiyle saygıyla kucakladı:

- Hepiniz var olun! Türkiye’yi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracak! Ben seni şimdi bir yaverle Başbakana göndereceğim. O da seni, belki, bir iki bakan ile konuşturur. Hepsine bana anlattıklarını iyice anlat. Bir sorun olursa aldırma, bana gel. Kapım her zaman sana açık olacaktır.

Nuri Efendi’yi yanaklarından öptü.

Heybeli köylü, Türkiye’nin ilk şeker fabrikası kurucularından, ünlü Nuri ŞEKER olacaktı.

(Alıntıdır)

*****             

TEBESSÜM

Saç

İki arkadaş oturuyordu. Biri diğerinin saçlarına bakarak sorar:

- Saçların amma da dökülmüş! Neden dökülüyor?

- Üzüntüden.

- Peki neden üzülüyorsun?

- Saçlarımın dökülmesine…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor da kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor.

Tolstoy