Tarım konusunda çok yazdık. Bundan sonra da yazmaya devam edeceğiz. Çünkü, ülkemiz için tarımın önemli olduğunu biliyoruz. Bu alanda yapılan çalışmaların azalması ve dışarıya bağımlı hale gelmemiz bizleri hem üzüyor hem de düşündürüyor.

Dikkat edilecek olursa tarım alanında dışa bağımlılık, içeride tarım sektörünün de bitme noktasına taşındığını gösteriyor. Hayvancılık ve sütçülük can çekişiyor. Tarımsal alanlar ise elden çıkıyor, bu alanlar hızla betonlaşıyor. Üstelik her geçen gün sektörde biraz daha dışa bağımlılığımız artıyor. Bunun mutlaka önlenmesi gerektiği görüşündeyiz.

Kaldı ki, tarımın güçlenmesi hem ülke ekonomisinin güçlenmesine hem de işsizliğin önemli ölçüde azalmasına neden olacak. Bizi yönetenlerin tarım sektörünün içine düştüğü çıkmazı görmeli, sektör temsilcilerini dinlemeli, hazırlanan raporlar ışığı altında olumlu adımları atmalıdır.

Türkiye'de üretilen iç piyasada büyük beğeni kazanan, aynı zamanda ihraç edilen ürünler şimdi yok. Bu ürünlerin yerinde Afrika'dan, hatta Suriye'den ithal edilen ürünler yer alıyor.

Bugün ülkemiz ete, süte, süt ürünlerine hasret kalmış durumda. Adı geçen ürünlerin de her geçen gün pahalanması alım gücünü de düşürüyor.

Asıl sorun şu:

Ürün fiyatlarının artması pahalılığı, pahalılık ise enflasyonu oluşturuyor. Türkiye yıllardır bu sıkıntıdan kurtulamadı.

Tarım sektöründe bir canlanma olursa, köye dönüş hızlanacak. Tarımla uğraşanların sayısı artacak. Bu da büyük sorun olan işsizliğin azalmasında önemli bir adımı oluşturacak.

Bir de şu var:

Tarım işletmeleri özelleştirilince verim düşüyor. Daha sonra o sektör "zarar ediyor" gerekçesi ile kapatılıyor. Birçok tarım işletmesinde bunlar yaşandı. Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi buna somut bir örnektir. Özelleştirilmeye karşı değiliz ama, özelleştirilen işletmeler de işletilsin, üretim artırılsın. Tedbirler de buna göre alınsın.

Geçmişte tarımda kendi kendine yeten ülke konumundaydık ve bununla da övünüyorduk. Türkiye'nin günümüzde neredeyse tüm tarımsal ürünlerde ithalatçı bir ülke haline getirildi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ortaya çıkan verileri de doğruluyor.

TÜİK tarafından açıklanan 2019-2020 dönemine ilişkin Bitkisel Ürün Denge Tabloları verileri bu tespit bir kez doğruladı. Verilere göre 2019-2020 piyasa döneminde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi (yeterlilik derecesi) tahıl ürünlerinde yüzde 87,8, sebze ürünlerinde yüzde 107,2 oldu.

Tahıl üretiminde en büyük paya sahip olan buğdayın yeterlilik derecesi yüzde 89,5'te kalırken, tahıllarda yeterlilik derecesi 100'ü aşan ürün olmadı. Yem sanayinin en önemli girdilerini oluşturan arpanın yeterlilik derecesi yüzde 94,8 olurken, mısırın yeterlilik derecesi yüzde 75.5, soyanın yeterlilik derecesi ise yüzde 4.7 olarak gerçekleşti.

Meyveler ve içecek bitkilerinde 2019-2020 piyasa döneminde en yüksek yeterlilik derecesi yüzde 617.9 ile incirde gerçekleşti. Turunçgiller grubunda yer alan meyvelerin tamamında kendine yeterliliğin olduğu görüldü.

Toplam çay arzının büyük bir kısmı kendi üretimimizden karşılanmakta iken, çayın yeterlilik derecesi ise yüzde 95,5 oldu. Toplam sebze ürünlerinde, 2019-2020 piyasa döneminde yurt içi üretimin, yurt içi talebi karşılama derecesi yüzde 107,2 oldu. Sebzelerde en yüksek yeterlilik derecesi havuçta yüzde 117,7 olurken, kuru soğanda yüzde 113,1, sakız kabakta ise yüzde 111,6 olarak gerçekleşti.

Ürün denge tabloları, tarımsal ürünlerin arz kaynaklarını ve kullanım şekillerini belirli bir referans dönemi boyunca karşılaştırarak ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Bu bağlamda yeterlilik derecesi; bir bölgenin kullanılabilir üretiminin (iç üretim) o bölgenin talebini ya da yurt içi kullanımını (insan, hayvan ve endüstrinin bütün ihtiyaçlarını) ne ölçüde karşılayacak durumda olduğunu gösteriyor. Değerin, 100'den küçük olması, üretimin yurt içi talebi tam olarak karşılayamadığı durumu; 100'den büyük olan bir değer ise normal iç ihtiyaçları geçen, ihraç edilebilir ve/veya stoklanabilir miktarların varlığını gösteriyor.

Özetleyelim:

Türkiye tam bir tarım ülkesidir. Her gün dört mevsimi yaşıyoruz. Yetişmeyen ürün yok gibi. Tarım alanlarını daha verimli biçimde değerlendirmek durumundayız. Et ve sütçülüğü daha da geliştirebiliriz.

Eğer tarım sektöründe bu anlayış ile yola devam edersek çok yakın zamanda bu sektörün tamamen sona ereceğini de görmüş oluruz. Biz, tüm bu değerlendirmelerden sonra "Tarımda sınıfta kaldık" diyoruz.