Sütçü İmam Ve İlk Kurşun

Abone Ol


31 Ekim 1919 günü yerli Ermeniler Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşıyorlar ve önlerine gelen Türklere hakaretler ederek saldırılarda bulunuyorlardı.  İkindi üzeri bir grup Fransız askeri ve Ermeni eşkıyası Uzunoluk Hamamı'ndan çıkmış ve evlerine gitmekte olan Maraşlı kadınlara yaklaşmış,  "Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçeyle gezilmez" diyerek bir kadının peçesini açmıştı. Kadınların feryadını duyan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyarmışlardı.  Uyarıları dinleyen olmamıştı. Bunun üzerine, küçük bir dükkanda süt satan Sütçü Hacı İmam Karadağ tabancasını alarak silahını kadınların peçesini açan ve bir kişiyi yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultmuştu. Ermeni yere düşmüş, diğerleri kaçmıştı. Maraş' ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun, Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere yaptıklarının yanlarına kalmayacağının göstergesiydi.

Bu ilk kurşunun arkasından, romanlara konu olacak, namus ve onur savaşının aşamaları başladı. O aşamalar ki, ciltler dolusu yazılmalı ve her Türk evladı ibretle okumalıdır.

O günden sonra geçen on beş ay süresince halkın parolası şuydu:

"Maraş bize mezar olmadan, Düşmana gülzar olamaz."

Hemen her gün gelişen olaylar nedeniyle, 20 Ocak 1920 günü şehirde heyecan doruk noktasına ulaşmıştı. Dükkânlar kapatılmıştı. Halk, her an patlamaya hazırdı. 21 Ocak 1920 günü Fransızlar tarafından atılan kurşunla bir Türk jandarmasının yaralanması ve hükümete doğru ilerlemekte olan bir Fransız birliğine, Türkler tarafından ateş açılmasıyla savaş başladı.

Mustafa Kemal Paşa tarafından desteklenen Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınladı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu:

"Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah'ın inayeti, Peygamber'in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakârlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek kişi kalana kadar düşmana teslim olunmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah'tan."

Fransızlar tarafından Maraş topçu ateşi altına alınmıştı.  Şehir bir yangın yerine dönmüş, her taraftan dumanlar yükselmeye başlamıştı.

Şehrin zenginleri ellerindeki bütün erzakı teşkilat emrine vermişlerdi.  Mahalleler arasında yiyecek, içecek, silah ve malzeme yardımını kolaylaştırmak için yollara hendekler kazılmıştı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı.

25 Ocak'ta Mustafa Kemal Paşa'nın emri üzerine Sivas'ta hazırlanan 200 kişilik süvari bölüğüyle iki Şınaydır topunu Maraş'a getiren Yüzbaşı Kamil (Polat) karargâhını Cancık'ta kurmuş kışlayı ateş altına almıştı.

29 Ocak Perşembe günü çocuklar, kadınlar, soğuk ve karlı bir ortamda, şehir dışına ve civar köylere gönderilmiş, halkın "Kaç Kaç" adını verdiği göç başlamıştı.

5 Şubat 1920 Perşembe günü de şehirde savaş bütün hızıyla devam ederken, Ermenilerin Türk ahaliye yaptıkları zulüm son noktaya geldi. Alınan bilgilere göre çocuklar ve bebekler duvarlara çarpılarak, elleri ve ayakları koparılarak, gözleri oyularak öldürüldü, kızartılarak analarına zorla yedirildi.

Geceli gündüzlü devam eden top, tüfek, bomba ve havaya uçurulan cephaneliklerin sesleri, barut ve kan kokuları, yangın alevleri, adım başı görülen kafa, kol, bacak ve parçalanmış insan cesetleri, yaralanan ve şehit olanların korkunç görüntüleri özellikle kadın ve çocuklar için dayanılmazdı. Bununla birlikte, şehit olan kocasının yerine silaha sarılan kadınlar, cephane taşıyan ve posta görevi yapan çocuklar da vardı. Her yaştan Maraşlının bütün yokluklara rağmen, büyük özveri ile sürdürdüğü bu savaş, 12 Şubat 1920 de amacına ulaşmıştı.

Bitti mi hayır. Yarın Maraş'ın adının nasıl Kahramanmaraş olduğunu anlatacağım.