Dünkü yazımda Suat Derviş’in hayatından kesitler vermiştim. Düşüncesinden dolayı çektiği çileleri anlatmayı sürdüreyim.

Hiç adlı romanın yayımlandığı 1939 yılından itibaren yaklaşık otuz yıl süresince, hiçbir yayınevi Derviş’in romanlarını basmadı. 1944’te, daha  sonra (1968’de) Ankara Mahpusu adıyla yayımlanacak olan “Zeynep İçin” adlı roman tefrika edildi. Aynı yıl, “Biz Üç Kızkardeşiz”, “Fosforlu Cevriye” ve “Çılgın Gibi” adlı romanlar da gazete okurları ile buluştu.  1947’de “Büyük Ateş” tefrika edildi.

Gece Postası'nda tefrika edilen Aksaray'dan Bir Perihan'da Suat Derviş, Perihan karakteri üzerinden zenginleşen, ama bir taraftan da yozlaşmakta olan toplumu eleştirdi.  Ankara Mahpusu ve Fosforlu Cevriye’nin ardından Sovyetler Birliği’nde Rusça “Aşk Romanları”  yayınlandı.

Suat Derviş, İleri, Alemdar, İkdam, Süs, Resimli Ay, Cumhuriyet, Son Posta, Yeni Ay, Tan, Haber, Son Telgraf, Gece Postası gazetelerinde çalıştı. 1922’de Alemdar gazetesi için Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Bele’yle ilk röportajı yaptı. Son Posta gazetesinde çalışırken 1936 yılında Montrö Konferansı’nı izlemeye gitti. Yurtdışına giden ilk kadın gazeteciydi.

Gazetecilik yaşamında Tan gazetesinin önemli bir rolü vardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa’daki politik çekişmeleri izlemek üzere yazarlarını dış ülkelere gönderen Tan gazetesi, Suat Derviş’i de Rusya’daki gelişmeleri izlemekle görevlendirmişti.

1936 yılından itibaren Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi. Dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Ancak burada çalıştığı sürede hayatını etkileyen en önemli gelişme Sovyetler Birliği’ne yaptığı geziydi. Tan ve Resimli Ay’la solcu basın dünyasına adım attı.

1937’de Tan gazetesinde tefrika edilen “Olan Şeylerin Romanı”, Derviş’inedebiyata bakışında kırılmayı gösteriyordu. Propaganda dolu içeriğinden sıyrılarak toplumcu gerçekçiliğin dar çerçevesinin dışına çıkmıştı.

Suat Derviş’in sırasıyla “Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes ve Nizamettin Nazif Tepedelenli” ile yaptığı üç evliliğe ilişkin ayrıntılar sis perdesi ile örtülü. Ancak, Yeni Edebiyat dergisini çıkartan grupta yer alan Reşat Fuat Baraner ile 1941 yılında dördüncü evliliğini gerçekleştirdi.

Baraner, Mustafa Kemal Atatürk’ün teyzesinin torunuydu. Türkiye Komünist Partisi genel sekreteriydi. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren Yeni Edebiyat, toplumcu edebiyat anlayışına sahip bir dergiydi. TKP’nin yarı resmi yayın organı gibiydi.

Yeni Edebiyat, 5 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında, yirmi altı sayı yayımlandı. 1941’de sıkıyönetim tarafından kapatıldı. Suat Derviş, 1944’te “Neden Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” adlı incelemesini yayınladı.

Bu tarihten sonra gazeteci olarak iş bulamadı. Eserlerini kendi adıyla yayınlatamıyor, takma adlar kullanıyordu. 1944 yılında, eşiyle birlikte tutuklandı. Suat Derviş’in sorgu sırasında “çocuğunu düşürdü.  Sekiz ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldı.

Bu evlilik Suat Derviş’teki sol görüşü iyice pekiştirdi.  Komünist Parti’nin Türkiye’deki yapılanması içinde çalışmaya başladı. Yeni Edebiyat’ta Baraner’in yazıları Suat Derviş ismi altında yayınlanıyordu.

Eşinin 1944 ve 1951’de yargılanması ve ikisinde de hapse mahkum edilmesi Suat Derviş’e zor zamanlar yaşattı. 1953’de ablasının yanına İsveç’e gitti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başladı. 1957’de Ankara Mahpusu Fransızca yayınlandı.

Suat Derviş, 1963’te yurda döndü. Takma adlarla roman ve hikâyeler yazdı. Çocuk masalları ve tercümelerle meşgul oldu. Reşat Fuat Baraner’in 12 Ağustos 1968’de vefat etmesine çok üzüldü.  Ablasının desteği ile eserleri Fransızca, Bulgarca ve Rusça’ya çevrildi.

Ama siyasi mücadelesini ve yazmayı hayatının sonuna kadar sürdürdü. Hayatının son yıllarında Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurulmasına yardımcı oldu. 1971’de birçok solcu genci evinde sakladı. Bunun açığa çıkmasıyla tutuklandı.

Ünlü romanı Fosforlu Cevriye’yi Gülriz Sururi için senaryolaştırdıktan kısa bir süre sonra, Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde 24 Temmuz 1972’de hayatını kaybetti.

Fosforlu Cevreye, Devlet tiyatrolarından  başka  çeşitli tiyatrolar tarafından farklı   yorumlanarak  temsil edildi.   Kısa sayılabilecek ömrüne, otuza yakın roman, birçok hikâye, çeşitli çeviriler ve eleştiri yazıları sığdırmayı başardı. Günümüzde ancak Fosforlu Cevriye romanıyla anılıyor.

Ne yazık ki Suat Derviş’in eserlerine ilişkin kapsamlı bir inceleme yapılmadı.  Son yıllarda, kadın çalışmalarına ilişkin araştırıcılar onun Türk “feminist” hareketinin gelişimine yaptığı katkıları ele almaya başladılar.