Yıllar önce sakindi Sakin Şehir…

İnsanın ruhunu okşayan bir sakinlikti bu…

Dünya’daki ender yerlerden biriydi…

Ve bununla gurur duyuyordu Sakin şehrin sakinleri…

Bir de şimdi gidin görün.

İlçenin daracık yollarından ne araçlar geçebiliyor, ne de insanlar yürüyebiliyor…

Motor sesleri insan sesleriyle karışınca kulaklara azap çekmek düşüyor…

Egzost dumanları ile birlikte yükselen gazlar, burnunuzun direğini sızlatıp ciğerlerinizi yakıyor…

Gürültüyü ölçmeye kalksanız desibel aleti utancından çatlar…

***
Hele yirmi yıl kadar önce benim ilk tanıştığımda hayran kaldığım, Sakin şehrin yalı mahallesi Sığacık…

Sahil, yirmi- yirmi beş teknenin bağlandığı küçük barınak dışında serapa halka açık…

Hangi çay bahçesine, gazinoya otursan deniz ayağının altında… Dalgaların kıyıya vurduğu anda çıkardığı şıpırtı sesleri ninni gibi kulağında…

***
Ama şimdi, sahil kenarında oturup güneşin batışını izlerken keyif yapmak tarihe karışmış…

Ağalar, paşalar, beyler… Paralarına para katacak… Kasaya da üç-beş kuruş girecek diye, içine edilmiş Sığacığın…

Denizin kenarındasınız ama denizi göremiyorsunuz…

Çünkü sade vatandaşın ihtiyaçları düşünülmeden…

Bir marina yapılmış ki ya heyy…

Burada barınan yüzlerce teknenin direği, tahta perde gibi set çekmiş önünüze…

Sığacığa aşık… Deniz sevdalıları sanki cezaevine hapsolmuş gibi…

Direk seyretmekte manzara yerine…

Tek kelimeyle etmişler zevkinizin içine…

Sanki dar gelirli halk bu vatanın evladı değil…