Klasik Türk filmlerinin unutulmaz sahnelerinden biridir.

Öğretmen öğrenciyi sözlüye kaldırır. Soru sorar. Öğrenci bilemez. Öğretmen acımaz, cezayı keser; “Otur, sıfır…”

Biz sadece filmlerde olur diye biliyorduk ama gerçekte daha da beteri yaşanıyor.

LGS’ye yani liselere giriş sınavına giren 199 bin 963 öğrenci sıfır çekti.

Sınava 1 milyon 31 bin 799 öğrenci girdi. Neredeyse her 5 öğrenciden biri sıfır puan aldı.

Sınavla öğrenci alan liselerin toplam kontenjanının 192 bin 872 olduğu düşünülürse sıfır çekenlerin fazlalığı eğitimde her geçen gün geriye gidildiğinin delilidir.

Hele hele 193 sınav birincisi, yani tüm soruları yapan öğrenci çıktıysa, soruların çok da zor olmadığı anlaşılıyor. Buna rağmen sıfır çeken öğrenci sayısının bu kadar yüksek olması eğitimdeki korkunç dibe vurmuşluğu ortaya koyuyor.

Okuma yazmayı öğretme şeklinden el yazısına kadar eğitimde üç beş yılda bir sistem kökten değiştiriliyor. Her bakanla değişiyor demeyeceğim, aynı bakanın bile farklı uygulamalarına şahit olduk.

Hele okullardaki ders kitapları akla zarar… Yardımcı kitap yasaklandı, ders kitaplarında ise bilgi yok. Birilerine eğitimi kötü yapmak, çocukların öğrenmesini zorlaştırmak için ders kitabı hazırla denilse… Emin olun bu kadar kötüsünü yine yapamazlardı.

Ders kitaplarının eksik ve hatalı basımını geçtim, içinde bilgi yok. Özelikle yeni atanan öğretmenler tecrübesiz ve yeterli donamına sahip olmayınca çocuklar bir şey öğrenemeden mezun oluyor.

En kötüsü, sınıfta kalmak yok. Okula gidip gelen öğrenci ne kadar başarısız olursa olsun bir şekilde mezun ediliyor. Çoğu zaman devamsızlıktan kalanlar bile sınıf geçiyor.

2014’te bütün okul müdürlerinin görevine son verildi. Milli eğitimin ve okulların hafızası sıfırlanarak büyük darbe vuruldu. Kendi istediklerini müdür atadılar. Okul müdürlüğü ve yönetici seçiminde bilgi, liyakat ve tecrübeden çok, göstermelik mülakata dayalı itaat esası getirildi.

Çok bilinen, geçmişi olan köklü ve başarılı liseleri güya proje okulu yaptılar. Proje okulundaki bütün öğretmen ve yöneticilerin görevlerine son verildi.

Hiçbir ölçü gözetilmeden proje okuluna müdür ve öğretmen atandı. Türkiye’nin en parlak öğrencilerin okuduğu okullar, küçük siyasi hesaplar yüzünden kaosa sürüklendi.

Düşünün İstanbul’un en köklü lisesinin bahçesinde mangal yapan müdür bile oldu.

Okulların fiziki yetersizliğe ve sırf imam hatiplerin önünü açabilmek için eğitim sisteminde yapılan değişiklikler de eklenince sonuç; sıfır çeken iki yüz bin öğrenci oldu.

Maddi imkanı olanlar özel öğretmenlerle, özel kolejlerle çocuklarını sınava daha iyi hazırlıyor. Maddi imkanı olmayanların durumu ise Allah’a kaldı…

Lise sınavları böyle de üniversiteye giriş sınavları farklı mı olacak sanıyorsunuz.

Üniversiteye girişte niçin barajı kaldırdılar, başarısızlığı örtmek için değil mi?

Maalesef hâlâ daha sorunlara çözüm bulmak yerine başarısızlığın üstünü örtmek derdindeyiz…

Yazık oluyor gençlerimize ve geleceğimize…

*****

Avucunuzdaki kelebek

Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış; okullarından ve çevrelerinden aldıkları bilgi yetersiz olmuş.

Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler.

Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar.

Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi.

Kızlardan biri, “Bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum” diye sevinmiş.

Avucumun içine bir kelebek alacağım. “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım. Ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.

Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş:

- Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?

Bilge, kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş:

- Senin elinde kızım, senin elinde…

*****

TEBESSÜM

Piyanist Temel

Her gittiği yerde Karadenizli olduğu anlaşılan Temel, buna bir çare aramış. Amerika’ya gitmiş, ameliyatla burnunu düzelttirmiş, çok iyi İngilizce öğrenmiş ve meşhur bir piyanist olmuş.

Bir gün kalabalık ve seçkin bir topluluğa konser verdikten sonra seyircileri selamlarken ön taraftan bir ses duymuş:

- Helal sana hemşerim, çok iyi çalıyorsun!

Şaşkına dönen Temel sormuş:

- Benim Karadenizli olduğumu nasıl anladın? Bir sürü ameliyat oldum, eğitim aldım, çok değiştim ben.

- Çok kolay hemşerim. Bütün piyanistler otururken sandalyeyi kendilerine çekerler, sen ise sandalyeye oturup piyanoyu kendine çekiyorsun.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Cehaletin ilacı bilgidir. Bilen güvenir. Güvenen saadet yolunu bilir ve o yola girer. Doğru yola giren mutlaka gayesine ulaşır.

İbn-i Sina