“Sadece mutluluğu arayanlar sonunda, kendilerini bir yüce umursamazlık içinde bulabilirler. Halbuki sevgi hiçbir zaman durmaz ve dinlenmez.”

Hayat sevgidir, sevgi hayattır derler...

Mutluluğu aramak yerine mutlu olmanın, mutlu etmenin ve hatta mutsuzluğun hayatın bir parçası, ritmi olduğunu kabullenmek daha doğru değil mi?

Sevgi öyle büyük bir güçtür ki her şeyi sevilmeye değer kılar. Sevgi seçim değildir, bağımlılık konusu değildir.

Eylem halindeki sevgi…

Bu cümleyi ilk duyduğumda çok garipsemiştim. Sevginin kendisi bir eylem değil miydi?

Yoksa sevgi bizim sandığımızın çok daha ötesinde ruh ile beden arasındaki köprü görevini mi üstlenmişti…  Koşullara karşı savaşan, başlangıçta hayal kırıklığına uğrayan, zaman zaman zafere ulaşan, eylem halindeki sevgi.

Gerçek varlığımız sevgidir…

Gerçek varlığımız sevgi ise, sevgi huzur veren bir şeyse neden çoğu zaman ölesiye huzursuzuz?

Yogilerden biri bunun için aşağı yukarı şöyle der; “ Bu tıpkı rüzgârın dalgalandırıp karıştırdığı suya yansıyan ayın görüntüsü gibidir. Arzu rüzgarı zihni ve "ben"i harekete geçirir ve öz varlığın, asıl Ben'in zihindeki yansımasından ibaret olan bu "ben" değişken görünür. Fakat bu hareket, huzursuzluk, zevk ve acı fikirleri, bütün bunlar, hepsi zihindedir. Öz Varlık ise zihnin ötesinde, farkında, fakat ilgisiz ve kayıtsız bir şekilde durmaktadır.”

Eğer aklımız ve kalbimiz bir olursa, Ben oluruz. Öz varlık oluruz. Sevgiyi dengede tutarız, hayata katarız. Her ne düşünür, söyler, yaparsak yapalım bu değişmez ve bozulmaz olan sevgi dolu varlık duygusu zihnimizin ebedi zemini olarak kalır.

Şimdi sevgili okurlarım,

Sevdiğiniz bir şeyi düşünün. Kalbinizi ve zihninizi ona açın. Çabasız ve doğal şekilde ondan başka hiçbir şey düşünmeyin. Bunu yaparken aklınıza sadece şu sözler gelsin,

“Sevginin kendisi hem seven, hem de sevilendir.

Sevginizi sadece bedeninizle sınırlandırarak onu şişe içine hapsetmeye kalkışmayın, onu açık tutun. O zaman o her şeyi sevmek olur. Bütün sahte kimlikler atıldığında, geriye o her şeyi kucaklayan sevgi kalır.”