Emin olur ki, Türkler kadar vatan toprağı için şehit veren başka bir millet yoktur.

Ne yazık ki, özellikle son zamanlar için söylüyorum; şehitlerini en çabuk unutan da biziz.

Hatta bazı kafalar şehitler arasında bile ayrımcılık ve sınıflandırma yapacak kadar idrakten uzaklaştı.

Çanakkale şehitlerini göklere çıkarıp, Kurtuluş Savaşı şehitlerini yok sayanlar…

Terörle mücadelede verdiğimiz şehitlere, şehit bile demekten çekinip, 15 Temmuz şehitlerine methiye düzenler…

Şehitler üzerinden bile istismar yapan, ayrımcılık güden kafaya bir şey anlatmak tabii ki mümkün değil ama hazin olan tarafı her gün yine şehit cenazesi kaldırıyoruz…

Dün de Fırat Kalkanı Harekat bölgesinde bölücü teröristler tarafından açılan ateş sonucunda sözleşmeli erler Mevlüt Yoğurtçu ve Mert Otal şehit oldu.

Pençe 1-2 Hareket bölgesinde de sözleşmeli er Cüneyt Taşyürek şehadete erdi.

Son dört ayda, 48’i asker, 4’ü korucu 52 vatan evladını şehit verdik.

Başka bir deyişle son dört aydır neredeyse her gün bir ailenin evine ateş düşüyor, bir ocak sönüyor.

Televizyonlarda, gazetelerde, Milli Savunma Bakanlığı’ndan açıklama diye haber veriliyor, ertesi gün cenaze töreni gösteriliyor.

Sonrası yok… Çünkü her şeyi unuttuğumuz gibi cenazeden sonra şehitlerimizi de hatırlamıyoruz.

Eskiden kanları yerde kalmayacak gibi kuru nutuklar atılırdı… Şimdi çoğu zaman ona bile gerek duyulmuyor.

Sadece analar ağlıyor, eşlerin gözyaşı dinmiyor ve geriye yetim evlatlar kalıyor.

Kimisi babasını hayal meyal hatırlayacak, kimisi sadece resimlerinden bilecek…

Hiç kimseye baba diyemeyecek, baba diye soğuk mezar taşına sarılarak hasret gidermeye çalışacak…

Artık şehitlerimize kuru övgüler düzmekten, sözle teselli vermekten öte bir adım atalım…

Üst geçitlere, duraklara, sokaklara şehitlerin adını vermek belki bir tesellidir ama çare değildir.

Asıl teselli edilmesi gereken şehit aileleridir. Şehidin anası, babası, eşi ve yetim evlatlarıdır…

Şehit ailelerine sahip çıkalım…

Bir şehit haberi duyduğumuzda en yakın şehit ailesinin evine ziyarete gidelim, dertleri ile dertlenelim…

Bir şehit evladını en azından özel günlerinde arayalım, gezdirelim, babasının yokluğunu bir gün olsa da hissettirmeyelim…

Bunları yapamazsak bile en azından şehitlerimizi unutmayalım…

Bilelim ki, şehitlerimiz sayesinde rahat ve huzurla nefes alabiliyoruz…

*****

Türklere teşekkür etmelisiniz

Rahmetli Prof. Dr. İsmet Giritli bir kongre için İtalya’ya gidiyor.

Kongrede kendisine bir Yunan ve bir Ermeni profesör öğle yemeğinde; “Siz bizi 400 yıl - 800 yıl sömürdünüz. Bizi ezdiniz” diyerek Prof. Dr. Giritli’ye sözlü tacizde bulunuyorlar. Bu sataşmalar akşam yemeğinde de devam ediyor.

Prof. Dr. Giritli, kongrenin düzenleyicisi İtalyan profesör ile akşam yemeğinden sonra lobide yaptıkları sohbet sırasında yaşadığı bu durumu anlatıyor.

İtalyan profesör, “Yarın öğle yemeğini beraber yiyebilir miyiz?” diyor.

Ertesi gün öğlen yemeğinde Yunan ve Ermeni profesörler, Prof. Dr. İsmet Giritli’ye karşı yine taarruza başlıyorlar.

İtalyan profesör, Yunan profesöre soruyor:

- Siz kaç yıl Türklerin hakimiyetinde kaldınız?

- 400 yıl.

- Hangi dili konuşuyorsunuz?

- Yunanca.

- Dininiz nedir?

- Ortodoks Hıristiyan.

Sonra Ermeni profesöre dönüyor:

- Siz kaç yıl Türklerin hakimiyetinde kaldınız?

- 800 yıl.

- Hangi dili konuşuyorsunuz?

- Ermenice.

- Dininiz nedir?

- Gregoryen Hıristiyan.

“Şimdi beni iyi dinleyin!” diyor İtalyan profesör:

- Eğer sizler 200 yıl İtalya hakimiyetinde kalsaydınız, şimdi ikiniz de İtalyanca konuşuyordunuz ve ikiniz de Katolik olurdunuz. O yüzden, kültürünüzü muhafaza ettikleri için her zaman Türklere teşekkür etmelisiniz.

*****

TEBESSÜM

Mektup

Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir hastanın bir şeyler yazdığını görünce sorar:

- Kolay gelsin, ne yazıyorsun?

- Mektup yazıyorum efendim.

- Öyle mi? Kime yazıyorsun?

- Kendime...

- Peki, ne yazılı mektupta?

- İlahi doktor bey, deli misiniz? Mektubu daha almadım ki, ne yazdığını nereden bileyim…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Hayat geç kalanları hiç affetmez.

Mihail Gorbaçov