Şehit Cenazesine Gelmeyin Artık

Abone Ol


Kaç ana-baba daha evlatsız, kaç kadın eşsiz, kaç çocuk babasız kaldı biliyor musunuz? Sayının ne önemi var ki! 1 veya 11 çok mu önemli kaç fidanın daha toprağa düştüğünün?

İnsan ölüyor insan...

Peki biz ne yapıyoruz?

Ahlar, vahlar, lanet okumalar ve onu bunu suçlamalar. Ötesinde birşey yapıyor muyuz? Belki iki sokak öteden bir şehit cenazesi kalktı, bir evden gencecik insanın tabuta konulmuş bedeni omuzlarda götürüldü kara toprağa ama kaç tanemizin boğazına dizildi lokmalar. Çocuğumuza sarılırken, evlatsız kalanlar hiç aklımıza geldi mi? Veya babasız kalan çocuklar...

İnsan ölümünü siyasetin bir parçası yapacak kadar küçülüyoruz bazen farkında mısınız?

* * *

Bunun adı bir savaş, hiç kıvırtmacaya, terör, kalleşlik, ihanet vs. gibi cümlelerle sınırlandırmaya gerek yok. Öyle, Türkiye üzerine sinsi hesaplar yapanlar gibi lafı evirip çevirip "iç savaş"a, dolayısıyla uluslararası hukuka falan getirmeye gerek yok. Bu, adı da belli olan, sanı da belli olan bir savaş.

Sevr Antlaşması'yla icad edilmiş bir "ayrıştırma"yı, aynı güçlerin kaşıya kaşıya bugüne getirildiği bir savaş... Öyle gerilla falan yok karşımızda. Kimse ne kendisini kandırsın ne de bizi aptal yerine koysun. Gerilla değil bunlar, piyon. Satranç tahtasında en kolay harcanan minik oyuncak yani...

Siz; onları Marksist, sosyalist zannederek "gerilla" diyerek saygınlaştırmak isteseniz de öyle değil işte. Hele hele hiç "devrimci" sıfatını da haketmiyorlar. Bu toprakların devrimci çocukları "Askerleri çekin kendiniz gelin" diyerek seslenmişti Kızıldere'de kıstırıldıkları bağ evinde subaylara. Onlar, "ana kuzularına" kurşun sıkmaya kıyamayacak kadar yurtseverdi. Kendilerine kıyılacağını bile bile yapmadılar bunu. O kadar onurlu ve bizdendi "devrimci" unvanını hakeden o gençler. İşte o yüzden unutulmuyor isimleri, yurtseverlikleri...

Bir kişinin bile burnunu kanatmadığı halde sırf ABD'nin prestijini yerle bir ettiği için boynuna ilmik geçirilenlerle hiç aynı kefeye koymayın bugünkü eşkıyaları. Onlar "Bağımsız Türkiye" istiyordu, "kahrolsun emperyalizm" diyor, ABD'ye, İngiltere'ye kafa tutuyordu. Balgat'taki NATO üssünden kaçırdığı Amerikalı askeri bile sorguladıktan sonra serbest bırakmışlardı, öldürmemişlerdi...

Onlar "halkların kardeşliği" derken, bugün "şovenizmin" Kürt kılığına girmişi ABD, İngiliz, Alman, Rus hatta İsrail ajanlarıyla omuz omuza vermiş halkları bölmeye çalışıyor.

* * *

Peki, öbür mahallede durum nasıl. Dizi dizi şehit tabutları taşınırken omuzlarda, feryatlar yükselirken yıkık dökük evlerden, onlara bir Yasin'i Şerif, bir Fatiha okuyabilecek durumda olanlar ne yapıyor?

Şehidin kimliğine bakıyor, mezhebine bakıyor bazıları biliyor musunuz? "Kim onlar" diye sormayın, hepiniz biliyorsunuz. Kimi komşumuz, kimi hemşehrimiz, kimi kakrabamız, belki de kardeşimiz...

"Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye bağırırken bile hangi şehidin cenazesinde slogan atacağımızı seçer olmuşuz...

"Fotoğraf kadrajına" girmek için şehit cenazelerine koşanlar var. Protokol rahat etsin diye her camiden şehit cenazesi kalkmıyor, bazen ezan gecikiyor, bazen cenaze namazı... Öyle gelecekseniz gelmeyin kardeşim, herkes acısını yaşıyor, dini ve insani vecibesini yerine getiriyor zaten. Siyah gözlüklerinizi takıp, cenaze namazında ön saflara "korumalar" aracılığıyla ayar verecekseniz gelmeyin bu cenazeye. Gidin, hangi imar planı tadilatıyla kime ne avantaj sağlayacağınızı, makam arabanızın hangi marka olacağını, kimi torpille nereye yerleştireceğinizi veya hangi ihalenin kime verilmesi için aracılık yapacağınızı hesaplayın.

* * *

"Haksızlık yapıyorsun, hepsi öyle değil" dediğinizi duyar gibiyim... Evet, hepsi öyle değil ama "dilsiz şeytan" oldukları için aynı kefeye konulmayı hakediyorlar. Neden mi?

Geçtiğimiz Cuma günü Şanlıurfa'da bir şehit cenazesi vardı. Emperyalist güçlerin maşası şovenist örgüt PKK'yla çıkan çatışmada şehit olan bir gencecik fidanın cenazesi... Hava sıcaktı, acılı şehit yakınlarının gözyaşlarıyla terleri birbirine karışıyordu.

Hoca duasını etti, dini vecibeleri yerine getirdi ve şehidin naaşı ebedi istirahatgahına, kara toprağın bağrına indirildi. Protokol hazretleri mezarlıktaki ağaçların gölgesinde izliyordu cenazeyi.

Şehidin babası, kardeşleri ve akrabaları birkaç kürek toprak atmak istedi bir daha göremeyecekleri yiğidin üzerine. Ama protokol sıcakta daha fazla beklemesin diye imam efendinin talimatıyla, mezar kazan kepçe geldi ve şehidin mezarına toprağı "dozer"le attı iki dakikada. İmar planı değişikliğiyle oluşan rant arazisine hafriyat yapar gibi... Protokol hazretlerinden tek bir kişi "gık" bile etmedi. Çünkü o dozer onların vicdanını çoktan gömmüştü "arsa"ya, "tarla"ya, "kupon arazi"ye...

Siz, bu duruma tepki gösteren bir "siyasi", bir "protokol" mensubu, bir mülki amir duydunuz mu bugüne kadar...

Yazıklar olsun...