Yine şehitlerimize ağlıyoruz…

Bu kez Gara’dan acı haber geldi.

Yarım asırdır dinmeyen kan, bitmeyen acı…

Ne söylenir, ne yazılır bilemedim.

Çünkü yarım asırdır her söz söylendi, her şey anlatıldı.

Hiçbir şey değişmedi, yine şehitlerimize ağlıyoruz…

Ne yazık ki, hâlâ şehitler üzerinden siyaset yapılıyor, hamaset edebiyatı ile terörün önleneceği, hesap sorulacağı anlatılıyor.

Öncelikle bir hususu, açık ve net olarak herkesin anlaması ve uygulaması lazım…

Terörle mücadeleye ara vermek olmaz, şu veya bu sebeple masaya oturulmaz, bir kısım terör örgütleri kayırılıp “bizim çocuklar” diye korunup kollanmaz…

Şu veya bu gerekçelerle teröristler masum gösterilemez, hele hele hiç affedilmez.

Üç beş oy daha fazla alabilmek uğruna şehit anneleri, şehit babaları, şehit eşleri aranarak siyasi malzeme yapılmaz.

Etkili ve yetkili makamda olanların, önüne geleni terör işbirlikçisi diye suçlamakla mücadele hiç olmaz…

Gerçekten birileri teröre destek veriyorsa, işbirliği yapıyorsa ki, yapanlar çoktur, yetkili makamdakilerin görevi şikâyet etmek değil, gereğini yapmaktır…

Her sevmediğini terörle işbirliği yapmakla suçlanırsa, teröristlerin ekmeğine yağ sürülür…

Çünkü, neredeyse toplumun çoğunluğunun teröre destek verdiği anlamı çıkar ki, bunun kabul edilebilir tarafı yoktur.

Öncelikle yetkili ve etkili makamdakilerin, terörle mücadelede kararlı olması lazım.

Sosyal medyadan, halkın gönlünü hoş edecek, hamaset mesajları paylaşarak terörle mücadele olsaydı, tüm dünya terörün üstesinden gelirdi…

Terör örgütü tarafından kaçırılan asker, polis ve sivil vatandaşların kurtarılması için oturma eylemi yapılması çaresiz kalan anneler, babalar ve eşler için anlaşılır bir durumdur…

Ancak devletin yetkili makamında bulunanların küçük siyasi hesaplarla gereğini yapmak yerine eyleme katılmakla yetinmesi akıl işi değildir.

Devletin, terörle işbirliği içinde olan bir partinin önünde yardım dilenen ve medet uman bir duruma düşürülmesi kabul edilemez.

Gerçekten birileri veya bir parti kaçırılan askerlerimizden, vatandaşlarımızdan sorumlu ise niçin gereği yapılmıyor?

Daha kaç askerimizin, kaç polisimizin, kaç vatandaşımızın şehit olması bekleniyor?

*****

Korku ve kararsızlık

Aykırı profesör elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Kutunun hava almadığı açıktı.

Öğrencilere dönerek, “Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak, dokunan bu dersi geçemez!” dedi ve salondan çıkıp gitti.

Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşündü ama cesaret edemedi. İki gün boyunca ders görülen sınıfta kutu öylece kaldı.

İki gün sonunda tekrar dersi olan profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Tabi ki, kutunun içindeki fare artık yaşamıyordu. Öğrencilerden birçoğu üzülmüştü.

Profesör sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu. Sınıftan birçok farklı ses ve fikir yükseldi:

- Havasızlıktan…

- Açlıktan…

- Susuzluktan…

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette ve minik deliklerle kaplıydı.

Ardından devam etti:

- Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki minik diş izlerinden ve irili ufaklı deliklerden anlıyoruz. Ancak şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık, ne de açlık öldürdü. Farenin ölümüne neden olan iki şey var; kararsızlık ve korku…

Kararsızlık; çünkü fare kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı o deliği büyütecek ve kutudan çıkıp kurtulacaktı.

Korku; çünkü eğer siz öğrenciler benden ve notlarının düşmesinden böylesine çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Ancak korkudan dolayı size yanlış gelen bir işe göz yumdunuz!

Hayatta bizi başarıya götüren yolda karşılaşacağımız en azılı düşmanlardır; kararsızlık ve korku. Kararsızlıkla zaman tüketmeyin, kafanıza tek bir şey koyun ve o yolda ilerleyin. Ve bu yolda size yanlış gelen şeylere göz yummayın. Göze batmaktan, ses çıkartmaktan korkmayın. İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın.

*****

TEBESSÜM

Güvercin

Avcının biri, kahvede arkadaşlarına anlatıyordu:

- Dün bir yaban güvercini vurdum. Saçmanın biri, hayvanın tırnağından girip gözünden çıkmış.

Dinleyenler itiraz eder:

- Olacak şey mi bu?

- Neden olmasın? Ateş ettiğimde güvercin, gözünü kaşıyordu.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir insanın gelebileceği en büyük mertebe, güvenilir insan olmaktır.

Doğan Cüceloğlu