Sarı taşların kutsal şiiri: SAVUR
Savur Kalesi’nden Dere içi vadisine bir kuşbakışı fırlatırken, gece karanlığı delinir. Köprübaşı Zilkaya ve Havuzbaşı mevkiinde ud, cümbüş ve darbukaya eşlik eden Savurlu gençlerin asker uğurlama öncesi eğlenceleri sabaha dek sürer. Güneş akkavak boyu yükselince, Savur’da yaşam başlar. Hemen her gün farklıdır yaşam Savur’da. Başka bir zamanda yaşanır sanki. Evcil ya da yabanıl kuşlar gibi sarı taşların üzerinde pinekleyen yaşlılar, nargile fokurtuları arasında bir ah çekip, eski Savur öykülerini ballandıra ballandıra anlatırlar. Özellikle bin yıldır Güneş’e tapan Dere içi köyü Süryanilerinin anlattığı, Kral Şahpur’un oğlu Maraday efsanesi, bu adla bilinen manastırın ziyaretini yoğunlaştırmış.
İlçede farklı din, meshep ve inançların yanı sıra; farklı dillerin konuşulduğu zengin bir doku oluşturduğu için, inanç turizmi açısından canlılık gösteriyor. Çevresi duvarla çevrilmiş aynı gömütlük içerinde; Müslüman, Süryani, Protestan ve Yezidi halkların mezarları ve dua yerleri yan yanadır. Bölgede barış ve huzur içinde, kardeşçe ve dostça, birlikte yaşayan farklı ırk ve inançtan olan halklara en örnek gösterilecek yerdir Savur… Bölgede hala süren su, toprak ve petrol savaşı, terör ve töre gibi bazı iç ve dış kirli oyunları yok sayarsak…
Akkavak başta olmak üzere, ceviz, sebzecilik, buğday, arpa ve dokumacılık üretimi ve ticareti, ilçenin önde gelen gelir kaynağı. Eskiden Mardin-Midyat-Cizre ipek-kervan yolları üzerinde bulunması nedeniyle ticaretin yoğun olduğu Savur’da, günümüzde bu etkinlik görülmemektedir. Ticaret ilçenin tek caddesi üzerinde yer alan dükkanlarda sürdürülmektedir. Ticaret ve turizm potansiyeli olan ilçede otel bulunmamakta. Konuksever Savurlular, geniş ve çok odalı evlerinde sizi sokakta koymazlar. Hele hiç aç kalmazsınız. Cadde üzerindeki çayhanelerde buğulu sıcak bir çay içer ve bahçe arası yollardan giderken, ısrarla size sunulan meyve ve sebzelerin tadına bakarsınız. Ya da, bir ağaç gölgesinde ailece et yiyen bir yoldan geçiyorsanız, o bereketli sofraya oturmak zorundasınız.
İçkili alemcilerin keyfi ise bir başkadır Savur’da. Bölgenin tanınmış sanatçısı Şeyhmus Daş’ın kendi güfte ve besteleri dillerden düşmez: “Köylüsü uğramaz oldu / Alış veriş zaten durdu / Kahveleri işsiz doldu / Fakir şimdi Yeşil Savur..” Havuz başı aşığı Nemci Ayaz alır cümbüşü eline, Savur’da yaşanmış bir aşk için yanık yanık uzun hava ünler : “Kalkın çıkın bakın pamuk yeşerdi / O bütün kızların en güzeliydi / Aman aman söylemeyin / Suat öldü demeyin.”
Tarihi ve doğal dokusu kadar folklorik zenginliği ve mutfak kültürü de bereketlidir Savur’un. Savur’da tüm konukseverliğini sergileyen ve bize her sofrada farklı ve birbirinden leziz yemekler sunan, ilçenin en köklü eşrafından ve Peygamber Hz. Muhammed soyundan(seyit) Hacıbeyoğlu Ailesi, geleneksel Savur yemeklerini şöyle sıraladı: Kaburga dolması, makrube (patlıcanlı pilav), ikrebet (haşlanmış içli köfte), kabak dizme, meftune, kibe, mumbar dolması, şehriyeli bulgur pilavı, cevizli kebap, şarap ya da ayran…
Savur’un en köklü ailesi hiç kuşkusuz Seyit geleneğinin mirasçılarıdır. Aralarında, ünlü işadamı Zeynel Abidin Erdem’in de bulunduğu Seyitlik bağının soy ağacı, taa Hz. Hüseyin’e dayanıyor… Bağdat kökenli bu soylu ailenin, yörede onuruna düşkünlüğünü anlatan pek çok olay ve efsane var.
Devamı haftaya…