2020-2021 eğitim öğretim yılı takvimine göre 18 Haziran Cuma günü karneler verilecek, öğrenciler tatile girecekti…

Şaka gibi ama bugün itibariyle öğrenciler tatilde mi okulda mı kimse bilmiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı salgın sebebiyle okulların 2 Temmuz 2021’e kadar eğitime devam edeceğini açıkladı.

Bu sebeple kafalar karışık. Bazı okullarda karneler 18 Haziran Cuma günü verildi, bazı okullar karne için 2 Temmuz’u bekliyor…

Normal döneminde öğrencilerin en fazla yüzde 25’i yüz yüze eğitime devam ediyordu. Tatil zamanı, üstelik bu sıcaklarda kaç öğrenci okula gidecek?

Gariplik burada bitmiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, 5 Temmuz-31 Ağustos tarihleri arasında “Telafide Ben de Varım” diye bir program başlattı.

Başvurular, 21 Haziran-2 Temmuz arasında kabul edilecek ve gönüllülük esasına göre olacakmış.

Program kapsamında okul, ilçe ve il genelinde bilimsel, sosyal, kültürel ve sportif eğitim faaliyetleri yapılacakmış…

Yapılacakmış diyorum çünkü uygulanması çok mümkün görülmüyor.

Allah aşkına; bu kadar mı Türkiye gerçeklerinden uzaksınız, hiç mi eğitimden anlayan kimse yok!

Öğrencilerin çoğunluğu yazın köyüne gidiyor, köyü olmayan da dedesinin, amcasının, akrabalarının yanına veya yazlığına gidiyor, tatil yapıyor. İmkânı olan zaten tatil yerlerine akın ediyor…

Hangi öğrenci gönüllü olarak, üstelik salgının yayılmaya devam ettiği bir dönemde yazın okula gidecek?

Her okulda programa katılan birkaç öğrenci muhakkak çıkacaktır…

Öğretmenleri gönüllülük esasına göre nasıl okulda tutacaksınız?

Örneğin ortaokul birinci sınıf için 3 öğrenci geliyor, en az 4-5 öğretmenin okulda olması gerekecek.

Öğretmenler gönüllü gelmezse ne yapacaksınız; öğretmeni gelmesi için zorlayacaksınız…

Yazın öğretmenleri zorla okulda tutmanın, eğime nasıl bir katkısı olacak?

Stajyer öğretmene sorsalar bile bunun gereksiz olduğunu anlatırdı.

Maalesef eğitimi yaz boz tahtasına çevirdiler…

Aklına esen yeni bir şeyler söylüyor, uygulamaya koyuyor ama sonuç yok.

Eğitimde başta öğretmen açığı ve öğretmenler arasındaki adaletsizlik olmak üzere dağ kadar sorun var.

Müfredat yetersiz diyeceğim ama ortada doğru dürüst müfredat bile yok.

Telafi eğitim ile asıl büyük sorunlar mı gizlenmek isteniyor?

 *****

İşin ehli olmak

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip bir nesne verip; “Oğlum, bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir” der.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar.

Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir, “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü olarak bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm” der.

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar.

“Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?”

Öğrenci sorar: “Siz ne veriyorsunuz?”

Kuyumcu, “Ne istiyorsan veririm” der.

Öğrenci, “Hayır veremem” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”

Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler.

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.

Bilge sorar:

“Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”

Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir:

“Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri, bilenin yanında kıymetlidir.”

*****             

TEBESSÜM

Yazı tura

Temel üniversite sınavına girmiş. Her soruda yazı tura atarak cevapları vermiş. İki saat sonra öğrencilerin çoğu sınav kağıdını verip salonu terk etmiş, Temel hâlâ yazı tura atıyor.

Öğretmen gelip başına dikilmiş:

- Temel hepsine yazı tura atıyorsun, hâlâ bitiremedin mi?

- Hocam bir saat önce bitirdim ama cevaplarımı kontrol ediyorum!

****

GÜNÜN SÖZÜ

En büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.

Montaigne