Tanrıların Kutsal Sofrası: Olgassys (Ilgaz)

Cide sahilleri deniz aşırı bir yer olması nedeniyle Helen kültürü ve klasik mitoloji ile elbette ki, Kastamonu’nun diğer yörelerine göre daha fazla haşır neşir olmuştur. Ama Ilgaz Dağı, mitolojinin yine trajik öykülerinden birinin ev sahipliğini yapar; orası yücelerin yücesi Ilgaz’dır…

Ilgaz Dağı, hem sıra dağ olarak, hem de yüksek zirveleriyle Hititlerden bu yana, her çağda yazılı kaynaklara, öykülere konu olmuş ve her çağda da kutsal bir dağ olarak tanımlanmıştır. Hitit döneminde, bu dağın tanrılarından bahseden belgelerin yanı sıra; Antikçağda da her yanının tapınaklarla dolu olduğu yazılır. Bazı mitolojik olay ise, daha çok Roma Dönemi’nde popüler olmuşsa da yazlı kaynaklara bakarak, Homeros öncesine kadar geri giden bir öyküdür.

Sonsuz ve zamansız hırçın rüzgârlarla, çok uzaklardan dalgalarla taşınıp, Karadeniz’de Cide’nin kıyılarına vuran, klasik mitolojinin doyumsuz kahramanlık ve sevda öyküleri; Ilgaz’ın doruklarından yükselerek, Kastamonu’nun bereketli kadim topraklarının atmosferine, usul usul karışarak, kente ve tüm yaşam alanlarına, başka bir atmosfer tabakası daha kazandırıyor… Kutsanan bu coğrafya ve canlılar, doğanın ve medeniyetlerin bu güne kadar kalmasına ve sözlü edebiyatın, yazılı edebiyat ile taçlanmasına neden olmuştur. Tarihimizi, kültürümüzü ve soy ağacımızı öğrenmemize katkı sağlıyor, bu mitolojik öyküler… Anadolu coğrafyası ve özel olarak da Cide toprakları, bu zengin mirasımızın var olduğu yerlerdir. Her ne kadar korumasını bilmesekte…

Tarihi Doku

Kuruluşu itibariyle, Antik Çağdan günümüze uzanan pek çok medeniyetlere ve mitolojilere tanık olmuş Cide; tarih boyunca sırasıyla; Paflayonyalılar, Roma, Bizans, Danişment, Candaroğulları ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Antik dönemde yaşayan Homeros’un İlyada adlı eserinde de adı geçen Cide, büyük bir yerleşim birimiyken, günümüzde buna delil teşkil edecek fazla bir kalıntı yoktur. Uzun süre Bizans egemenliğinde kalan Cide, Candaroğulları’nın Osmanlı İmparatorluğu’na katılmasıyla, Osmanlı egemenliğine girmiş, Fatih Sultan Mehmet döneminde ise, kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Osmanlı döneminde Kadılıkla yönetilen Cide, 1868’de Kastamonu’ya bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. İlçede Roma, Bizans ve Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait eserlerin yanında; Türk Sivil Mimari örneklerinden olan Rıfat Ilgaz Müze Evi de bulunmaktadır.

Kastamonu, Fatih Sultan Mehmet'in 1460 yılında Sinop'la birlikte, bu şehri alarak Candaroğulları Beyliği’ni ortadan kaldırmasından sonra, Osmanlı Devletine katılmıştır. Öte yandan; Cide’nin de içinde yer aldığı Kastamonu Bölgesi, Çanakkale Savaşında ve Milli Mücadele sırasında, Vatan savunmasının önceleri olan Kuvayı Milliye direnişçilerine aktif ve lojistik destek sağlamak açısından; en güvenilir yerlerden biri olması nedeniyle, büyük yarar sağlamıştır. Özellikle, 1918’de başlayan Atatürk ile Lenin arasında süren mektuplaşmanın sırasında ve sonrasında; Sovyetler Birliği’nden; Milli Mücadele döneminde, Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için gönderilen yardımların çoğu, İnebolu ve Cide limanlarına gelmiştir. Buradan Ankara'ya ve Anadolu’nun değişik yerlerine gönderilen bu yardımlarla, İnebolu-Kastamonu yoluyla yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah nakli yapılmıştır. (Kaynak: “Bolkar Çığlığı-Kuvayı Milliye Çukurova Müfrezeleri”, “İstanbul’un Kimlik Kartı: Taksim Anıtı”, Dursun Özden, Akademisyen Yayınları, Şubat 2021)

Cumhuriyetin ilanından sonra, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "23-31 Ağustos 1925" tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı “Kıyafet ve Şapka Devrimi”, Cumhuriyet döneminin önemli bir çağdaş yeniliği olarak, tarih sayfalarına geçmiştir. Bu sürece; "Kültür, Tarih ve Sanat Haftası" ismini almıştır. Tam bağımsız bir Türkiye kurulmasındaki ilk adım ve Kuvayı Milliye Direnişlerinde, Anadolu işgalinin sona ermesi ve kurtuluştan, kuruluşa giden Cumhuriyet aydınlanmasının, bölgedeki tüm çalışmalarında yer alan Cide halkı, vatanseverlikleri ile ne kadar öğünseler azdır…

Devamı yarın…