Randevu

Abone Ol

Kamuda iş yapmak için neredeyse her alanda randevu alma zorunluluğu getirildi.

Emniyette ruhsat veya başka bir iş yapacaksınız, gidiyorsunuz, randevunuz yoksa geri çeviriyorlar. Yoğunluk yok, bekleyen yok ama randevunuz olmadığı için işiniz yapılmıyor.

Nüfus müdürlüğünde yine öyle. Randevu almadan, kapıdan giremiyorsunuz. Nüfus cüzdanının değişmesi, ehliyet, adres bildirimi aklınıza ne gelirse randevu ile yapılıyor.

Birçok kamu kurumu da öyle…

Asıl randevu sıkıntısı hastanelerde… Randevusuz hiçbir iş yapılmadığı gibi randevu almak da neredeyse mümkün değil.

Günlerce bekliyorsunuz, hatta özellikle bazı bölümlerde aylarca randevu alamayanların olduğu söyleniyor.

Röntgen, tomografi, MR, hatta ameliyat için aylar sonrasına gün veriliyor.

Hastanelerdeki yoğunluk düşünüldüğünde randevusuz muayene yapılmaması belki bir ölçüde anlaşılabilir.

Ancak aile hekimleri, bilinen adıyla sağlık ocakları da randevusuz hasta kabul etmemeye başladı.

Adı üzerinde aile hekimi, aile bireylerinin sağlık sorunlarıyla en yakından ilgilenmesi gereken kişi… Gel gör ki, aile hekimi bile randevu olmadan muayene etmiyor.

Bazı sağlık ocaklarında, yani aile hekimlerinde aşırı yoğunluk oluyor. O sebeple randevu ile çalışmaları kabul edilebilir.

Bazı aile hekimlerinde yoğunluk şöyle dursun, uğrayan yok. İçerisi bomboş ama randevusuz doktor yüzünüze bakmıyor.

Bireyin küçük bir sağlık sorununda ilk müracaat edeceği yer aile hekimi olmasına rağmen randevusuz kapının önünden geçemiyorsa buna bir çözüm bulunmalı…

Çok değil birkaç yıl önce hastanelerde hem randevulu hasta muayene ediliyordu hem de randevusuz gelenler sırayla doktora muayene olabiliyordu.

Şimdi randevusuz olanlar hastane kapısından içeri giremiyor. Sağlık ocakları bile randevusuz işlem yapmıyor. Acil bir işiniz oldu, işe girmek için hemen rapor almanız gerekli ama önce randevu… Çoğu zaman aynı gün de mümkün olmuyor.

Yoğunluk olan yerlerde randevu anlaşılabilir bir durundur belki, ama kimsenin olmadığı aile hekimlerinin de randevuyu zorunlu tutması en basit ifade ile işi yokuşa sürmektir.

Randevulu olanlar saatinde muayene olsun, randevusuz olanlar da sırasını beklesin, çok mu zor bunu uygulamak…

Salgın döneminde kalabalık oluşmasın diye düşünülmüş olabilir ama şimdi de aynı sistemi sürdürmek ne kadar doğru?

Çocuğunuz rahatsızlandı, hemen aile hekimine götüreyim diyorsunuz ama randevusuz gidemediğiniz için çaresiz kalıyorsunuz.

Tek çare acil servislere müracaat etmek.

Bu kez de acil servislerde aşırı yoğunluk yaşanıyor. Acil servislerde önünüzde en az 30-40 hasta oluyor, bekleme süresi zaman zaman 3-4 saati buluyor.

Aile hekiminin çare olabileceği hastalıklar için bile randevu zorunluluğundan acil servislere gidiliyor.

Randevulu sisteme geçilmesini Sağlık Bakanlığı mı emretti, aile hekimleri kendi bildiklerini mi yapıyor?

Yine bazı aile hekimleri tek doktorun verebileceği, ehliyet, işe giriş gibi konularda sağlık raporu veriyor. Bazı aile hekimleri ise rapor için hastaneye yönlendiriyor.

Ehliyet için rapor vermiyoruz diyorlar. Gerekçe yok. Hastaneye gitmek zorunda kalıyorsunuz, hem randevu için günlerce bekliyorsunuz, hem de üstüne para veriyorsunuz.

Aile hekiminin 3-5 dakikada çözebileceği iş için bile vatandaşa zorluk çıkarılıyor.

Aile hekimliklerindeki bu farklı uygulamaya son verilmeli… En azından tek doktorun verebileceği raporlar, aile hekimlerinde verilmeye yeniden başlanmalı.

*****

Peygamberi anlayabilmek

Bir Peygamber düşünün ki…

Sakal bırakırken sünnetine uyuluyor, suyu üç yudumda içerken sünnetine uyuluyor, sağ elle yemek yerken sünnetine uyuluyor…

Elbette çok güzel.

Ama aynı Peygamberin sünneti; siyasette yok, ekonomide yok, hukukta yok, aile hayatında yok, nafakada yok, mirasta yok, eğitimde yok, ahlâkta yok ise; o toplum, Peygamberini anlayamamış demektir...

Eğer bir toplum Peygamberinin sadece; boyunu, kilosunu, şemailini, saçını nasıl taradığını merak ediyor…

Lakin; faizi nasıl ayakları altına aldığını, sömürüyü nasıl durdurduğunu, ırkçılığı, açıklık saçıklığı nasıl yasakladığını, putçuluğu nasıl yıktığını, israfı ve yolsuzluğu nasıl önlediğini, hiç merak etmiyorsa; o toplum, Peygamberini anlayamamış demektir…

Eğer bir toplum; Peygamberini mübarek gecelerde, nikâh dualarında, hacda hatırlayıp, lakin; yalan söylerken, iftira ederken, gıybet ederken, harama bakarken, kalp kırarken, merhametsizlik yaparken, çırılçıplak gezerken, Peygamberin tüm bu ahlâksızlıklara ne diyeceğini hiç hatırlamıyorlarsa; o toplum, Peygamberini anlayamamış demektir…

Eğer bir toplum; Peygamberlerini başkalarına anlatırken, gece namazıyla, açlıktan karnına bağladığı taşla, üzerinde uyuduğu hasırın yüzüne çıkardığı izle, yaşadığı hurma dallarından, kerpiçten yapılmış evle anlatıyor…

Ama kendi hayatlarındaki; serpme kahvaltılarda, kadife kumaştan cübbelerde, lüks villalarda, devre mülklerde, beş yıldızlı otellerde, ihale salonlarında, son model araçlarda hayatlarını sürdürüyorsa, hep başkalarına anlattıkları Peygamberi hiç akıllarına getirmiyorlarsa; o toplum, Peygamberini anlamamış demektir…

(Alıntıdır)

*****

TEBESSÜM

Kim haklı?

Bir paşa, yakınlarıyla oturup satranç oynarken bir taşın hareketinde anlaşmazlık olur.

Haksız olan paşa, etrafındakilere sorar:

- Siz de izliyorsunuz. Kim haklı, kim haksızdır, söyleyiniz.

Kimse sesini çıkarmaz.

Tam o sırada bir Bektaşi babası, odaya girerek cevap verir:

- Paşam, siz haksızsınız.

Paşa hayretle karşılık verir:

- Baba efendi, siz yeni geldiniz. Bir şey görmediniz…

Bektaşi cevabı yapıştırır:

- Eğer siz haklı olsaydınız bu kadar kalabalık sorunuza karşı suskun kalmazdı. Onların suskunluklarından anladım ki siz haksızsınız…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Büyük şeyler, küçük şeylerin bir araya gelmesidir.

Van Gogh