PKK Üzerinden 'İşgal' Projesi...

Abone Ol


"Kürtler, üzerinde yaşadıkları yerleri temel alarak çok büyük bir toprak parçası talebinde bulunuyorlar, ama Ermeniler, Türkler ve diğerleriyle çok iç içe geçmiş ve kendi içlerinde de Kızılbaşlar, Şiiler ve Sünniler olmak üzere bölünmüşlerdir. Onları, kuzeyde Ermenistan ve güneyde Mezopotamya, batı sınırı olarak Fırat ve Dicle arasındaki çukurluk ve doğu sınırı olarak İran sınırı olmak üzere doğal coğrafi bölgeleri içersinde sınırlandırmak daha doğrudur. Bu bölgede sayısı daha az sayıda olan Türklerin ve Ermenilerin çoğunu, gönüllü bir halk mübadelesiyle bu bölgenin dışına nakletmek ve böylece hemen hemen hepsi Kürtlerden oluşan, yaklaşık bir buçuk milyonluk bir ülke elde etmek mümkündür. Bölgede yaşayan Keldanilerin, Nasturilerin ve Hıristiyanların güvenliği teminat altına alınmalıdır."

King-Crane Komisyonu, uzaktan ahkâm kesmiyor, bölgeyi de sık sık ziyaret ederek raporlar hazırlıyordu.

Ziyaretleri de genellikle "misyoner okulu" olarak açılan okullar aracılığıyla gerçekleştiriyorlardı. 1820'den sonra Islahat Fermanı'yla verilen ayrıcalıklar, kapitilasyonlar ile yaygınlaşan ve güçlenen misyoner okulları, ABD, Fransa ve İngiltere'nin "uç beylikleri" gibi çalışıyordu. Bu okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır. Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir.

King-Crane Komisyonu, 1915 olaylarında Kürtlerin de Ermenilere karşı Osmanlı'yla birlikte hareket ettiğini belirterek "Ermenilerin bir Kürt devleti içerisinde yaşaması zordur" notunu düşmüştü raporuna.

* * *

Kim ne derse desin, sonuçta Sevr Konferansıyla (1920) kağıt üzerinde bir Kürdistan devleti kurulmuştur. Yabancı tarihçiler ve Ortadoğu uzmanları, Kurtuluş Savaşı'na atıfta bulunarak "ABD, Lozan Antlaşması'yla bundan vazgeçmek zorunda kaldı" ifadesini kullanıyor o dönemle ilgili.

ABD, PKK ve PYD üzerine politikasını şekillendirirken King-Crane Komisyonu'nun raporları dahil, İngilizlerin pratiklerinden de faydalandı. Son yıllarda bu işin öncülüğünü ABD adına Brookings Enstitü yaptı. Brookings Enstitü'nün Türkiye'den konuk ettiği isimleri tek tek bulup gözden geçirirseniz, bugün yaşanan süreci daha iyi tahlil etme şansınız olur. Özellikle PKK'nın siyasi kanadının görünen, silahlı kanadının ise etkin olduğu "istikşafi görüşmeler" veya "müzakere" veya "çözüm süreci" denilen dönem, Brookings Enstitü'nün çizdiği yol haritasına göre yürütülmüştür.

Daha önce bu sütunda PKK'nın basit bir terör örgütünden öte, emperyalist güçlerin Ortadoğu coğrafyasında uyguladığı planın önemli aktörlerinden biri olduğunu yazmıştık. Ne Marksist bir örgüttür PKK, ne de "demokratik hak mücadelesi veren" bir teşkilat. Tamamen Kürt şovenizmini temel alan, legal siyasete alan bırakmayıp, tamamen illegalite ve teröre dayanan "emperyalizmin maşası" bir örgüttür.

Örgütün "legal siyaset" alanına yaptığı tüm kanlı müdahalelere karşı durmayanlar da, "üst akıl"ın çizdiği yolun yolcuları. Yani, emperyalizm ahtapotunun kollarından biri...

* * *

Büyük Ortadoğu Projesi'nin hem Türkiye'de, hem de Suriye'de "kara gücü" haline getirilen PKK, bugün uçaksavar, tanksavar ve hatta tank birliklerine bile sahip oldu. Donanımlı bir ordu haline getiriliyor aşama aşama.

Biz genelde bugünü konuşurken dünü unutan, yarını ise hesaplamayan bir milletiz. En azından "aydın" veya "kanaat önderi" geçinenler karşımıza dünsüz ve yarınsız çıkıp hep bugünü konuşuyor. Hem ülkeyi yönetenlerin, hem de ülke adına kalın cümleler kurup her kanaldan yüksek sesle haykıranların dün yapılan yanlışların bugünü doğurduğunu, bugün yapılan yanlışların da yarın karşımıza nasıl bir tablo çıkaracağını anlatma mecburiyeti var.

Günümüzün sorusu, PKK'nın ligal siyaset alanındaki temsilcilerinin akıbetinin ne olacağı değildir. Asıl soru, NATO'nun PKK ve DAEŞ aracılığıyla çıkarılacak iç çatışmaları bahane ederek Türkiye'nin belli bir bölgesinde askeri güç bulundurma, yani işgal planı olup olmadığıdır.

Bakanlar Kurulu'nun 30 Mayıs'ta teklif ettiği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Haziran 2016'da onaylamasıyla Resmi Gazete'de yayınlanıp yürürlüğe giren 24 maddelik karar buna el veriyor çünkü. 5 bölümden oluşan karar "Türk askerinin yurt dışında, NATO askerlerinin ise Türkiye'de TBMM kararı olmadan konuşlandırılmasının yolunu açıyor.

Geçmişi NATO'nun 2 yıl önce Galler Zirvesi'nde kabul ettiği eylem planı çerçevesinde çıkarılan karar, Türkiye için ucu açık bir tehdit.

Çekiç Güç'ün kabarık sabıka dosyasını düşününce, endişelenmemek elde değil.