Gencecik bir müzisyen istedikleri şarkı çalınmadığı için üç üst düzey bürokrat tarafından öldürüldü haberlerini okuduk, izledik hep beraber.
Bir kızı varmış Onur’un, bir de ölen arkadaşının oğlunu bağrına basmış ve onun da babası olmuş.
Ne yapsam ne söylesem içimde kabaran o dehşeti anlatamam sizlere. Sadece çok yoruldum diyebilirim.
Üç üst düzey bürokrat. Anlı şanlı firmalarda çalışıyorlar. Üçü de eğitimli. Üniversite mezunu. Kırık bardaklarla, kırık şişelerle doğruyorlar Onur Şener’i. Onur kardeşimizin vahşice öldürülmesine mi yanalım yoksa şiddetin bu boyuta gelmesine mi?
Eğer gerçekten işaret edilen üç kişi işlemişse bu cinayeti ülke olarak uçuruma düşmeye başladığımızın kanıtıdır. Artık tek sorun bu düşüşün ne kadar süreceğidir.
Bu saldırganlık, bu nefret nasıl ekildi bizlerin içine? Kim, ne zaman yaptı bunu? Hangi mafya dizileri, hangi saçma sapan filimler neden oldu buna? Gerçek sanmadık mı beyaz perdede gördüğümüz her şeyi?
Başka bir görüntü düştü önümüze. Tarlabaşı bulvarında kadınları taciz eden kişiyi engelleyen esnaf kardeşimiz tacizci tarafından kurşunlandı. O kardeşimiz kurşunladığıyla kalacak ve hiçbir şey olmayacak. Bu durum başka bir ülkede olsaydı sivil toplum örgütleri, kadın oluşumları, basın ve medya kuruluşları tacizciden kadınları kurtarmaya çalışan o kardeşimizi kahraman ilan eder ve iş yeri çiçeklerle dolup taşardı. Bunun sonucunda da zor durumda kalan kadınlarımızı, kızlarımızı kurtarmak için insanlar daha cesur davranırdı. İnanın bana böyle birkaç örnek bu toplumun silkelenip ayağa kalkması için yeter.
Emin olun birileri kadınları kurtaran o kişiye “yaaa sen enayi misin ne karışıyorsun” falan diyordur. Hatta bu cümleyi belki onlarca kişiden duymuştur şu ana kadar.
Nefes alacak yerimiz kalmadı. Ellili yaşlarımızda eskilerin, eski günlerin ne kadar güzel olduğunu konuşur olduk. Mahallelerimizde, sokaklarımızda güven içinde yaşıyorduk. Huzurluyduk. Oysa şimdi bıçaklanma, vurulma, boğazımızın kesilme tehlikesini düşünerek sokağa çıkar olduk. Tesadüfen yolda yürürken bir kadının arkasında bulsanız kendinizi o kadının ne kadar tedirgin olduğunu, korktuğunu görüyorsunuz.
Ne yazık ki bu ülkenin insanları kendi adaletlerini sağlamaya çalışacaklar gibi geliyor bana. Bu durum birçok acıyı ve hatayı beraberinde getirecek. Bireysel silahlanma yasadışı bir şekilde inanılmaz düzeylere yükseldi. Artık trafik tartışmaları çatışmalarla sona eriyor. Kim bilebilir ki bizlerinde payına serseri bir kurşunun düşmeyeceğini?
İki çocuğun ve gencecik bir kadının ömrünü de çaldı Onur Şener’i öldüren katiller. O çocuklar hep yaralı olacak. O kadının yaraları hiç kapanmayacak. Zaman onlar için durdu. Artık yaşıyorlar mı, yoksa onlar bekliyor da zaman mı akıp gidiyor bilemeyecekler. Her zaman bir eksik olacaklar. Görünmez bir boşluğa doğru çekilecekler. Bizim gördüğümüz üç kişi; anneyi, babayı, kardeşleri bilmiyorum. Ve tüm yakınlarına, hepsine sabır diliyorum.
Keşke elimizden bir şey gelse. Keşke toplansak, ses çıkarsak, bir şeyler yapsak o insanlar için. Ama yapamayacağız. Ne Onur için ne de kadınları kurtarmaya çalışırken kurşunlanan esnaf kardeşimiz için. Hiçbir şey yapmayacağız. Biraz üzüleceğiz, birkaç gün sonra unutup yarım kalan işlerimizin peşinden koşacağız. Çok üzgünüm sevgili ülkem yine hüzünlü günlerin, üzgün günlerin olacak. Hepimiz payımıza düşen acıyı fazlasıyla çekeceğiz.
Onur’u öldürenler umarım Onur’suz bir yaşamı ömürleri boyunca hissederler.
İçimiz gelen şehit haberiyle bir kere daha yandı.
Şehit kardeşim, güzel kardeşim Yusuf Ataş; insan bu kadar güzel mi can teslim eder, şehit olur. Ölürsem lösemili bir kız çocuğuna bakın, okutun masraflarını karşılayın diyorsun ya hepimizi insan olmaya biraz daha yaklaştırdın. Mekânın cennet olsun.