Dünyada gözümüzün iç yüzeyine yansıyan şeyleri, görüş alanımıza girdiği zaman görmekteyiz.

Size çakıl ile karışık elmas verilmiş olsa, elmasları ya gözden kaçırır ya da buluruz.

Önemli olan ise bakmak değil, görmektir.

Peki görme gücü olmasaydı, çakılın gri rengi ve elmasın güzelliğinin bir önemi olur muydu?

Birçoğumuz bakıyoruz fakat çoğu şeyi göremiyoruz.

Görmek…

Yeni doğmuş bir bebek için mümkün olan şey sizin için neden bu kadar zor hiç düşündünüz mü?

Çocuk sadece bakar ve düşünmez. O sadece görür…Ve sadece görmek mükemmeldir. Sır budur…

“Bilinen ancak bir şekildir ve bilgi ancak bir isim. Bilen ise ancak bir zihin hali. Gerçek ise ötededir.”

Derinlikleri (gerçeği) görmek için, önce içinize dalmanız gerekir.

Herhangi bir şeyi hayal ettiğiniz gibi görmek yerine, onları oldukları gibi görmeyi öğrenin. Her şeyi olduğu gibi görebildiğinizde, kendinizi de olduğunuz gibi göreceksiniz.

Bunu bir aynayı temizlemeye benzetebiliriz. Dünyayı size olduğu gibi gösteren bu aynı ayna, size kendi yüzünüzü de gösterecektir.

“Asılsız, sahte olanın sahteliğini görmek de bir meditasyondur.” derler...

Dünya sadece imgelerimizin bir yansımasıdır.  Bizler neyi görmek istiyorsak ancak onu görebiliriz.

Öğrencilerinden biri bir gün Maharaj’a “ Siz dünyaya nasıl bakıyorsunuz?” diye sormuş.

Maharaj ise, “Ben bir ressamın bir resim yaptığını görüyorum. Ben resme dünya diyorum, ressama da Tanrı. Ben ikisi de değilim. Ben her şeyi içeririm, beni ise hiçbir şey içermez.” demiş.

Öğrencisi devam etmiş,

“Ben bir ağaç, bir yüz, bir gün batışı seyrettiğimde görüntü mükemmel. Gözlerimi kapattığımda ise zihnimdeki görüntü donuk, solgun ve puslu. Eğer görüntüyü oluşturan benim zihnim ise, güzel bir çiçeği görmek için neden gözlerimi açmam gerekiyor ve neden gözlerim kapalıyken onu belli belirsiz görüyorum?” diye sormuş.

Maharaj şu sözlerle devam etmiş, “Bu sizin dıştaki gözlerinizin, içteki gözlerinizden daha iyi olduğundandır. Zihniniz tümüyle dışa dönmüş. Siz zihinsel dünyanıza bakmayı öğrendikçe, onu bedeninizin size sağlayabildiğinden daha da renkli ve kusursuz bulacaksınız. Kuşkusuz bir miktar eğitime ihtiyacınız olacak. Fakat niçin tartışmalı ki? Siz resmin mutlaka bir ressamdan kaynaklanması gerektiğini düşünüyorsunuz. Hep kökenler, başlangıçlar ve nedenler arıyorsunuz. Neden-sonuç sadece zihindedir; bellek süreklilik illüzyonu verir, tekrarlanış ise nedensellik fikrini yaratır. Bazı şeylerin birlikte meydana gelişleri tekrarlandıkça, onlar arasında bir neden-sonuç bağlantısı görme eğilimindesiniz.” demiş.

Kendinizi herkeste ve herkesi kendinizde görmek kuşkusuz ki sevgidir.

Ne olduğunuzu görün.

Aynı su, bütün kuyularda bulunur. Siz sadece suyu en yakın yerden almaya bakın. Belki de su içinizde, hatta suyun ta kendisisiniz...

Gerçeği görmek, insanın aynada yüzünü görmesi kadar basittir. Yalnız ayna temiz olmalıdır. Gerçeği yansıtmak için, sakin, arzular ve korkularla çarpıtılmamış, fikirlerle ve kanılarla bağımlı olmayan, her düzeyde berrak bir zihne ihtiyaç vardır. Berrak ve sakin olun - uyanık, tutkusuz ve tarafsız; o zaman her şey kendiliğinden olacaktır.

Görmüyorsunuz, çünkü başka tarafa bakıyorsunuz; başkaları size sadece gökyüzünü işaret edebilir, yıldızları görmek ise sizin işinizdir.

Yıldızları görmek bazılarının epey vaktini alır, bazılarının ise daha az; bu onların görüşlerinin berraklığına bağlıdır…

“Görmek için, izin verin sevginin, gözün gözbebeği olmasına. Duymak için, izin verin sevginin, kulağın ritmi olmasına.”

Seni görüyorum.

Seni sadece görüyorum.

Seni sadece görüyorum; düşünmüyorum.

Ve sonra eşi görülmemiş bir sakinlik, yaşayan bir sessizlik üzerime çöküyor.

O zaman her şey görünür ve her şey duyulur ama içerde hiçbir şey rahatsız olmaz, içerde bir tepki yoktur; düşünceler yoktur.

Sadece sevgi vardır.