Ahmet Yesevî öğretisinin en temel özelliği, kadınlar ve erkeklerin eşitliğiydi. Birlikte sohbetlere, zikirlere katılırlardı. Anadolu’daki Horasan erenlerinden Hacı Bektaş Veli’nin hoşgörü ve insan sevgisi üzerine yaydığı görüşlerin bence en önemlisi: “Kadınları okutunuz,” öğüdüydü.
İşin özünü söylemişti:
“Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hak’ın yarattığı, her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok.
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde.”
“Hararet nardadır, sacda değildir
Keramet hırkada, taçta değildir
Her ne ararsan kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de. Hac’da değildir.”
Hacı Bektaşı Veli öğretisi, sevgi, barış ve hoşgörü üzerine kurulmuştu. Bu anlayışın özü, inanç ve düşünce cinsiyet ayrılığı gözetmeden tüm insanlığı kucaklamaktı. Hacı Bektaş Velî, insanların gönlüne girdi. Hz. Muhammed’in buyurduğu gibi, “Birbirinizi sevmedikçe gerçek mü’min olamazsınız.” sözünü düstur eden bütün Anadolu erenleri, yetmiş iki millete aynı gözle bakmış, bütün insanlara karşı sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmıştı.
Gerçek Bektaşiliğin yolu; nefsini bilmek, benlikten geçmek, alçak gönüllü ve kanaatkâr olmak, iftira, kıskançlık, kibir, haset, kin, dedikodu gibi huylardan uzak olmak, doğruluk, iyilik, yardımcı olmak, sıkıntıya tahammül ve sabır göstermekten geçer. Gerçek Bektaşiliğin özünü öz kılmış kişiler, can yakmayı sevmedikleri için avcılık bile yapmazlardı.
Bektaşi’nin hoşgörüsü yalnız kendi inanç dünyasında olanlarla sınırlı değildi. Başka inançlardan kişilere de aynı hoşgörüyle bakardı. Bu nedenle, Hacı Bektaş Velî, yörede bulunan Hıristiyanlarla da güzel bir diyalog kurmuş, onların gönüllerine girmesini bilmişti.
Hacı Bektaş Veli’nin hoşgörü ve insan sevgisi insanlık sanatının dersleriydi:
“Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır,
Eline, beline, diline sâhip ol!
Mürşitlik, alıcılık değil vericiliktir.
İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Oturduğun yeri pak et, kazandığın parayı hak et.
İncinsen de incitme.
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
En büyük keramet çalışmaktır.
Hacı Bektaş Veli’nin çizdiği yörüngede, aşkla dolup taşmak, insanlara hizmet için engelleri aşmak, sınırsız sevgiye, sonsuz güzelliğe inançla yaklaşabilmek bir nasip işiydi.
Hacı Bektaş Veli, fikir yapısı içerisinde halka inen, halk diliyle söyleyen, söyleşen, halkın törelerine saygılı olan bilgeler bilgesiydi.
Hele hele şu dörtlüklerin sırrına erebilmek:
“Haksızlığa uğramazsın sahip isen eline,
Devasız dertlere düşmezsin sağlam isen beline,
Bu erenler buyruğudur canı gönülden dinle,
Belâlara uğramazsın, hakim isen diline”
“Kudret eliyle kurulmuş, yıkılmaz yapımız bizim,
Aşk kalemiyle kazılmış, silinmez tapumuz bizim,
Yaradan’a sığınıp ümit ile gelenlere,
Ezelden ebede kadar, açıktır kapımız bizim.”
“Malım mülküm servetim hepsi evde kaldı,
Oğlum kızım, akrabam gençliğim yolda kaldı,
Dostlarımdan birisi benden hiç ayrılmadı;
Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı.”
Ve de… Ve de, 13. Yüzyıl’da günümüze… Eyy ahali… Eyyy alayınız nereden nereye geldiniz? Okutmayınız kızlarınızı. Hele hele ortaokul, lise, üniversite. Zinhar, zinhar. Çıkarıp da çarşafınızı hasta etmeyiniz şeyhinizi. Gelip de cenazeye… Cennet ayaklarınızın altında kalsın. Ama o ayaklar yürümesin musalla taşınıza.
Vel hasıl, benim, tekkem, şeyhim yok. Olursa eğer pirim, Hacı Bektaş olsun.