Kendimi bu günlerde felaket tellalı gibi hissediyorum. Başımı hangi yöne çevirsem başka bir karanlıkla karşılaşıyorum. Bizi yaşatan, ayakta tutan umut gittikçe azalıyor içimde. Çok önceleri dillendirdiğim 3.Dünya savaşı öngörümü artık birçok insanın yazdıklarında görmeye başladım.

Dünya ticaretini ve zenginliklerini ele geçirmeye çalışan ülkelerin gizli rekabetlerini savaş olarak açık açık görmeye başladık.

Ülkemiz bu sürece çok büyük ekonomik sorunlarla giriyor. Ekonomik ve sosyal patlamalar kapımızda.

Bunca karmaşanın ve tehlikenin ortasında bizler hala kırsal alanda üretilen gıda maddelerini uygun fiyatlarla halka ulaştıramayan bir ülkeyiz. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki çok kısa bir süre içinde bir çok gıda maddesini ithal etmek zorunda kalacağız; hatta bu süreç çoktan başladı bile.

Tarımın içinden biri olarak üreticinin nasıl perişan olduğunu her gün görüyorum. Çanakkale’den İstanbul’a yollanan 1 Kg elmanın 1 TL olan maliyeti üstüne nakliye, ambalaj, hal komisyonuyla birlikte 2 TL ekleniyor. Halde 3-4 TL arasında satılan elma sizin karşınıza market tezgahlarında 8-9 liradan çıkıyor.

Bu ülkenin temel sorunudur; kimse nedeni ortadan kaldırmakla uğraşmaz basit ve gündelik çözümlerle günü kurtarıp sorumluluğu üzerinden atar. Ve ya işine geldiği kadarını çözer. Elbette zordur yapısal sorunları ortadan kaldırmak. Ciddi emek vermeniz gerekir, ciddi anlamda o yapısal sorundan faydalanarak kazanç sağlayan kitleleri karşınıza almak demektir yapısal sorunların üzerine gitmek.

Oysa suçu başkasının üzerine atmak en kolay çözümdür. Birkaç markete ceza kesersiniz olur biter.

En önce yapmamız gereken bütün sektörlerde ‘’kartelleşmeye’’ neden olan kanunları tespit ederek düzeltmek. Hal yasası için de geçerlidir bu durum, İstanbul’un taksi sorunu için de. Rekabet olmadan iyi hizmet alamazsınız.

Rekabeti en iyi koruyan ülke Amerika Birleşik Devletleridir. Emin olun en çok bu özelliğinden dolayı Amerika büyük ve güçlü bir devlettir.

Bir de her sorun sanki yapıdan ve devletten kaynaklanıyormuş gibi davranır herkes. Oysa halkın da birçok sorunda katkısı düşünülenden daha fazladır. Örnek verelim; Grany dediğimiz hafif mayhoş yeşil bir elma var. Bu elmanın yanağını güneş hafif kızartırsa kimse almıyor ve saçma bir alışkanlıktan dolayı binlerce ton nimet çöpe gidiyor.

Cennet hurmasını herkes kıpkırmızı istiyor. Hurmaları kızartmanın tek yolu da karpitlemek. Zaman, para kaybediyorsunuz ve kimyasal ile yumuşatılmış, renklendirilmiş hurmaları yiyorsunuz. İnanın yumuşatılmış bu meyvelerin yarısı taşıma ve satış sırasında çöpe gidiyor. Nereden alırsanız alın götürün evinize, yıkayın, bir tepsinin üzerine dizin yumuşadıkça alın oradan tüketin.

Sekiz kilo meyve alan kasanın adeti 4 TL. Yani bir kilo meyve için 50 Krş kasaya veriyorsunuz. Görsel olarak size çekici gelen ne varsa bedelini siz ödüyorsunuz ve asla bu ödemenin farkına varamıyorsunuz. Ama sürekli hayat pahalılığından söz ediyorsunuz.

Üreten zar zor ayakta kalıyor. Nakliyeci atla deve kazanmıyor inanın; şoför olarak çalışsa belki de nakliyecilikten kazandığına yakın para kazanacak. Onlarda şaşırmış durumda. Konuştuklarımın anlattıklarından çıkardığım hepsi bırakıp kaçabilseler kaçacaklar ama çareleri yok bırakamıyorlar.

Mutsuzum, mutsuzsun, mutsuzuz.  Tedirginliğimiz her gün artıyor.