Gara'yı tartışıyoruz. Hem de çok çirkin ve siyasi rant devşirmeye endeksli olarak konuşuyoruz olayı. Eli kanlı terör örgütü PKK'nın değişik tarihlerde, değişik noktalardan kaçırdığı 13 kamu görevlisinin, Gara'daki mağarada vahşi bir şekilde infaz edilmesi asıl konu. 13 ailenin yüreklerindeki ateşin dumanı tütüyor daha, gözyaşları kurumamış.

Ama ne yazık ki; biz Gara üzerinden siyasi rakibimizi nasıl zora sokarız, nasıl boşa düşürürüz derdindeyiz.

İlk defa şehit vermiyoruz.

Ama İnşaallah son olur.

Fakat, "güvenilmez müttefik" ABD ve onun dünya jandarması olmak için kullandığı küresel ordusu NATO, ne terörsüz yapabilir ne de terör örgütsüz.

Asıl tartışmamız gereken, üzerinde ittifak edip tek bir gür ses olarak dünyaya haykırmamız gereken gerçek bu.

Yoksa, "Gara'da kurtarma operasyonu mu yapıldı? Yoksa PKK'nın bazı üst düzey isimlerini ele geçirme operasyonu mu?" gibi tartışmalar bizi hiç bir yere götürmez. Götürmediği gibi, terörün ardındaki kirli ellerin de kendilerine geçerli bahane üretmesine kaynaklık teşkil eder.

Gara'daki katliamın ardından ABD'nin "Eğer PKK yaptıysa şiddetle kınıyoruz" gibi şartlı şurtlu bir resmi açıklama yapması karşısında birbirine en yüksek perdeden bağırıp çağıran siyasilerimiz neden aynı tonda karşılık vermez.

TBMM'de neden tüm partiler bir araya gelip terörü, hedef seçtiği bölge ve ülkelere karşı "asimetrik savaş aparatı" olarak kullanan ABD'ye güçlü bir tepki göstermez.

Türk-ABD Dostluk Grubu üyelerinden tutun, "insan hakları" vaveylasıyla ortalıkta dolaşan sivil toplum kuruluşları, uluslararası saygınlığı bulunan üniversitelerimiz neden harekete geçmez?

SADECE PKK DEĞİL Kİ!..

NATO, 2. Dünya Savaşı'nda Avrupa'yı Hitler'den kurtaran ABD'nin, Sovyet bloğuna karşı oluşturduğu bir askeri ittifak olarak adlandırılır.

Ama aslında, ABD'nin "pazar" ve "kaynak" seçtiği ülkeleri yörüngede tutma, istediği şekli verme aparatıdır.

Gayrı Safi Milli Hasılası her yıl fazla veren ve kalkınmada örnek ülkelerden Almanya bile, ABD'ye daha doğrusu NATO'ya karşı boynu kıldan incedir.

Demir Perde dağıldıktan, yani Varşova Paktı yıkıldıktan sonra NATO da işlevsiz kalacaktı. Çünkü bir "komünist işgal" tehlikesi kalmamıştı Avrupa ve çevre ülkeler için.

Ancak, petrolün bulunması ve sanayi devriminin ardından enerji kaynaklarının dünyanın en önemli materyali haline gelmesi ile ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist ülkelerin "enerji kaynağı ve nakil hatları" ile ilgili dizaynı tamamlanmamıştır. Ortadoğu'da, bu 3 ülkenin kuklası Arap devletleri yanında, Rusya'nın da etkisinde bulunan BAAS rejimi ile yönetilen ülkeler vardır.

Avrupa'nın "gönüllü" gözüktüğü ama hiç bir zaman varlığını kabullenemediği NATO'nun işlevini yitirmesi, ABD'nin de dünyaya nizam verme aparatını devre dışı bırakacaktı.

"Komünizm" tehlikesinin yerini, enerji kaynakları ve nakil hatlarının bulunduğu ülkelerin dini kimliğini de gözönüne alarak "İslâmcı terör" alacaktı doğal olarak.

Afganistan'da güzel bir açık hava laboratuvarı kurulmuş, Sovyet işgalcilere karşı "dini" direniş örgütleri oluşturulmuş, "cihat" fikriyle ABD bu savaşta milyonlarca "gönüllü" askere kavuşmuştur.

Bu keşif geliştirilmeli, tüm İslâm coğrafyasında benzer örgütlerin tohumları atılmalı, bu örgütlere "asimetrik savaş" antrenmanı yapacağı sahalar açılmalıydı.

Açıldı da... Daha doğrusu Sırplara göz yumarak açılması sağlandı.

Yugoslavya'nın dağılmasının ardından ülkenin silahlı gücünü elinde tutan Sırpların, Boşnaklara karşı başlattığı "soykırım", İslâm coğrafyasında ekilen "cihat" tohumlarının hızla filizlenmesini sağladı. Doğu Türkistan'dan, Çeçenistan'a, Pakistan'dan, Türkiye'den ve birçok İslâm ülkesinden "gönüllü" Bosna'ya giderek cephede savaştı.

İslâm'da "cihat" kutsaldır ve farz kabul edilir. Ancak bunu "Selefi" yorumla devreye soktuğunda işin rengi değişir. Müslümanın Müslümanı "Allahüekber" diyerek katletmesinin yolunu açar.

Nihayet öyle olmuştur.

EL KAİDE, IŞİD VE PKK

Şu anda dünyada "köklü sorun" haline gelmiş başka bir örgüt geliyor mu aklınıza? El Kaide, IŞİD ve PKK dışında. İkisi "dini", diğeri "etnik" gerekçelerle organize olmuş kanlı örgütler. Her türlü "insanlık dışı" eylem, onların kitabında "mücadele, direniş" vb. olarak yer alıyor.

ABD, "dünya hakimiyetinde kendi askerini kullanmama" kararı aldığından bu yana, konseptini değiştirdi ve terör örgütlerini daha yakın müttefik olarak kullanmaya başladı. Afganistan, Pakistan, Hindistan coğrafyasında hızla taş devrine dönüşü sağlayan El Kaide açıkça destekleniyor. ABD eliyle silahlandırılıyor. El Kaide güçlendikçe, ABD askerine gerek kalmıyor.

Suriye'nin petrollerini çalmak için "çilingir" ve "bekçi" olarak kullanacağı, Türkiye ve İran'ı tehdit eden PKK uzantısı YPG için de aynı süreç geçerli.

Tıpkı Irak petrolleri üzerinde kontrolü sağlamak için kurduğu Barzanistan gibi...

Önümüzdeki dönem, ABD'nin bu yeni konsepti hızla kökleştirme dönemi olacak. Eğer PKK'nın bugünkü sözde şefleri, ABD'nin "örgütü lağvedin" tavsiyesine uymazsa tasfiye edilecekler. Ama YPG'nin kılına dokunulmaması için her türlü riski göze alacak ABD. Alıyor da zaten. PKK eskisi kadar militan bulamıyor, çünkü var olan insan kaynağı YPG saflarında "paralı asker" olarak yer almayı tercih ediyor.

ABD'nin paralı lejyonerleri oluyorlar doğal olarak. Bu onursuzluğu da sözüm ona "Kürt halkı" için yaptıklarını iddia ediyorlar. Yersen...

Haydi bakalım. "Terör kimden gelirse ve kime yapılırsa yapılsın lanet olsun" diyelim. Ama burada kalmayalım. Terörü destekleyen tüm güçlere karşı sesimizi dünyaya duyuralım, "Size de lanet olsun" diye haykıralım.