Son günlerde yine mülakat tartışması alevlendi.

Mülakat, başka bir deyişle sözlü sınav…

Memur veya öğretmen mi atanacaksınız. Önce yazılı sınavda, yani KPSS’de barajı geçmeniz gerekiyor, sonra mülakata giriyorsunuz.

Asıl sorun mülakatta başlıyor. Mülakatta yeterli puanı alamayanlar, daha doğru ifade ile mülakatta yeterli puan verilmeyenlerin memurluk hayali suya düşüyor.

En son gazetelerde haber olmuştu, KPSS’de birinci olan mülakatta elenmişti.

Bunun gibi yüzlerce örnek…

Herkes biliyor ki, adamın yoksa KPSS’de birinci olsan bile, mülakatta şu veya bu şekilde eliyorlar.

Tepkiler çok artınca Milli Eğitim Bakanı açıklama yaptı, mülakatı savundu; “Mülakat yapılmazsa kekeme birini öğretmen olarak mı alalım” dedi.

Milli Eğitim Bakanı eğitim camiasından gelen biri değil, mühendis…

Sanırım öğretmen adaylarına da mühendis gözüyle bakmış!

Savunması kabul edilebilir değil ama faraza doğru diyelim, o zaman mülakatta not vermeyin, puanlama yapılmasın, kekeme olmayan herkesi geçirin…

Amaç gerçekten kekemeleri elemekse, öğretmen adayları, eğitim fakültesini bitiriyor, formasyon alıyor… Kekeme birine formasyon vermeyin, öğretmen atanamasın.

Mülakattaki amacın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor; yazılı sınavı, yani KPSS’yi çok kontrol edemiyoruz, bir şekilde kendi istediğimiz kişileri atayalım düşüncesidir.

Adil bir mülakat yapılacaksa, gerçekten hak eden atanacaksa, en iyisi seçilecekse kimsenin zaten itirazı olmaz, olamaz.

İyiyi seçmekten çok adamınızı seçerseniz mülakat zulümdür.

Her ne kadar Diyanet İşleri Başkanı başka işlerle fazla yoğun olduğu için bu konuda söz söylemezse de en büyük kul hakkıdır. Çünkü haksız ve hukuksuz şekilde atananlar hak edenin sadece ekmeğini değil, hayatını da çalıyor. Buna imkan verenler de aynı suça ortak oluyor.

Yüzbinlerce öğretmen adayının işsiz olduğu, milyonu aşkın üniversite mezununun iş beklediği, işsizlikten ve çaresizlikten insanların intihar ettiği günümüzde mülakat tezgahıyla gençler eleniyor, çaresiz bırakılıyor.

Mülakatı adam gibi yapmıyorsunuz, yapamıyorsunuz belli…

Kaldırın mülakatı çok çalışan, KPSS’de yüksek puan alan atansın…

Bakanın gönlü rahat olsun.

Olur da araya kaynar, kekeme biri öğretmen atanırsa….

Mülakat kadar gençlere de topluma da zarar veremez!

*****

Yanlış normalleştiriliyor!

İş gereği ABD Teksas’ta yaşıyorum. Yeni yıl hediyesi olarak internetten satın aldığım kol saati paketten camı çatlamış çıkınca, derhal iade formunu doldurup soluğu postanede aldım. Postaneye girdiğimde 20-25 kişi kuyrukta hizmet bekliyordu. Noel yaklaştığı için marketten bir ekmek bile alınsa mecburen normalden çok daha uzun süre kuyrukta beklemek zorunda kalınıyor.

Hizmet eden sayısı sadece 2 kişi olunca, hele hizmet edenler işinden, canından bezmiş bir suratla ve isteksizliğin yansıdığı süratle iş görünce bekleme süresi sabırları zorlayacak düzeye çıkıyor. Girdiğim kuyrukta arkama döndüğümde 30-35 kişinin daha geldiğini gördüm. “Neyse, en azından ortalardayım” diye sevinme payı çıkardım.

Tam 40 dakika sonra sıra bana geldi. Paketi görevliye uzattım, “Adresler üzerinde yazılı” dedim. “Paketi neden bantla kapatmadınız?” diye sordu. Girişteki “Paket içeriğini görmek isteyebiliriz. Lütfen paketlerinizi açık bulundurunuz” uyarısını gösterdim. Sesini yükselterek sinirle “Kapıda ne yazdığını iyi biliyorum. Derhal paketinizi bantlayın” dedi.

Sıradaki herkes artık bizi dinliyordu. Yanı başındaki bandı göstererek, “Rica etsem verebilir misiniz?” dedim. Cevap yine aynı yüksek sesle geldi: “Hayır, o bant bana ait, müşteri kendi bandını kullanacak!” “Yanımda bant yok, sizin bant için para ödesem...” dediğim an görevli hanım sesini daha da yükseltti. 3 adım ötede, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki, sadece paketleme servisleri için yapılmış 20 dolarlık bandı işaret ederek satın almamı istedi.

“15 santimetrelik kutu için bana o bandı aldırmanız size mantıklı geliyor mu?” diye sordum. “Bandı al ve derhal sıranın sonuna geç!” diye bağırırken sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Aynı hışımla kuyruktaki bir sonraki kişiyi (Sıradaki anlamına gelen) “Next!” diye çağırdı.

İşte o an dondum kaldım... Çünkü sırada hiç kimse ilerlemedi. Sıranın başındaki beyefendi, “Şu kutuyu derhal bantlayın ve hanımefendinin işini bitirin önce” dedi. Görevli öfkeyle bağırıyordu: “Next!” 30 kişi yerinden kıpırdamıyordu. İkinci görevliye de gitmiyorlardı.

Hizmet durmuştu. Sıradan bir yaşlı bayan, “76 yaşındayım ve dizlerim ağrıyor, ama o bayanın paketini bantlayıp görevinizi yerine getirmediğiniz sürece buradan bir adım atmıyorum” dedi. Görevli elimden paketi sinirle çekip kutuyu benim söylediğim postane bandıyla yapıştırdıktan sonra ödememi alana kadar karmakarışık duygularla kalakalmıştım. Neredeyse ağlamak üzereydim. Sıraya dönüp “Hepinize teşekkürler” diyebildim sadece... Gülümseyerek el salladılar.

Dışarı çıkıp arabama oturunca kontağı çalıştırmadan bir süre park yerinde düşündüm. Herkesin işi gücü var. Nasıl oldu da tek bir kişi “Acelem var” diyerek sıranın önüne atlamadı? Nasıl oldu da onca kişi bir kişiye yapılan haksızlık için tepki gösterdi? O sırada benden hemen sonraki yaşlı beyefendi işini tamamlamış, dışarı çıkmıştı. Arabama yaklaştı, pencereyi açtım.

Gülümseyerek kafamdan geçen soruları cevapladı: “Size yapılan bu yanlış için üzgünüm. Doğada hayvanlar, ağaçlar ve hatta mikroplar birbirleriyle bağ içerisinde hareket ederken biz insanlar birbirimizden çok koptuk. Yanlış, anında tespit edilerek sineye çekilmeden, derhal toplu olarak tepki gösterilmez ise ‘NORMALLEŞTİRİLİR’. O hizmet eden bayan bir dahaki sefere yanlış yaparken iki kez düşünecek. Biz görevimizi yaptık. Hadi size iyi seneler...”

*****             

TEBESSÜM

Ders

Temel’in çocuğu sokakta ders çalışıyormuş. Bunu gören komşusu Temel’e sormuş:

- Temel, senin çocuk niye sokakta ders çalışıyor?

Temel, kendinden emin cevap vermiş:

- Herkes çocuğunu dışarıda okutuyor da!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder.

Hacı Bayram Veli