Bazı insanlar vardır, yazmak için doğmuşlardır. Kaderlerine bir kez kalem kağıda yazacak diye işlenmiştir. İşte o kadınlardan birisi Sabiha Rana. Herkesin bir hikayesi olduğuna inananlardan. Çocukken gördüğü bir rüyada meleklerin ona çiçekler sunduğunu ve yüreğinden öptüğünü gören Sabiha Rana o günden bu yana hayatından geçen herkese melekler yüreğinizden öpsün diyor. Bu söz duyan herkesi duygulandırıyor, sevgiyle kucaklaşmasını sağlıyor. Aynı zamanda gazetecilikte yapan Sabiha Rana'nın iki de kitabı bulunuyor. 'Beyaz Düşler' ve 'Melekler Yüreğinizden Öpsün' isimli kitapları olan yazarın üçüncü kitabı da hazırlık aşamasında. Şiir gibi konuşan kadın Sabiha Rana ile Büyükçekmece'de huzur dolu bir mekanda söyleştik.

Yazar olmaya nasıl karar verdiniz? Bu tutku nereden geliyor?

"Yazma tutkum çocukluk yıllarımda başladı. Elime kağıt, kalem geçince benden mutlusu yoktu. İlkokul çağlarımda edindiğim bir defterim vardı. O deftere çeşitli dergi ve gazetelerden sevdiğim güzel sözleri, şiirleri keser yapıştırırdım. Orada arkadaşlarımın bana yazdığı güzel notlar da bulunuyordu. Hala o defteri saklıyorum. O defter yazı tarihçemin çocukluğumdaki başlangıcıydı ve benim için çok özel.

Günlük de tutardım aynı zamanda. Şimdiki çocukların elinde yüzlerce kanal, telefonlar, içinde birçok oyun olan tabletler var. Yazmaya hasretler. Bizim zamanımızda tek kanal vardı. Akşamları İstiklal Marşı ile açılır, gece 12.00 olunca da İstiklal Marşı ile kapanırdı. Babam Almanya'dan bize siyah-beyaz bir televizyon getirmişti. Ondan izlerdik. Kalan zamanlarımda da yaşıtlarımın aksine elime kitap alır, saatlerce okurdum. İlkokul çağımda çoğu klasik olan kitapları kız kardeşlerim ile okuyup bitirmiştik. Yazmak benim için bir terapi."

Siz yazmak için doğanlardansınız...

"Yazdıktan sonra rahatlıyorum. Hayatımda karşıma çıkan her olumsuzluğa sevgiyle karşılık verdim. İnsanları seviyorum. İyi insanları daha çok seviyorum. Sevmediğim insanlara da beni üşütüyor diyorum sadece. Sanırım, üşütüyor kelimesinin yerine kullanabileceğim daha güzel bir kelime yok.

Hikayesi olan insanlar yazar sözüne katılıyor musunuz peki?

"Bir insan okumadan, yaşamadan, o acıyı ya da sevgiyi hissetmeden nasıl yazabilir ki tabi her acının hikayesi de ayrı oluyor. İnsanların ruhen pişmeleri gerekiyor. Evet, hikayesi olan insanlar yazar sözüne katılıyorum."

Herkesin merak ettiği bir soru ile devam etmek istiyorum. Melekler yüreğinizden öpsün sözü nereden geliyor?

"Hayat, bazılarına altın tepside sunulmaz. Ben de o insanlardanım. Babam biz küçükken Almanya'ya giderek orada çalışmaya başlamıştı. Biz de 3 kız kardeş ve annemle birlikte hayat mücadelesi verdik. Annemiz bize hem annelik hem de babalık yaptı. Zor yıllardı. O yıllardan birisinde gördüğüm bir rüya sonrasında çok etkilenerek kendime hayat felsefesi ettiğim bu sözü, çok seviyorum.
Ben bazı rüyaların haberci olduğuna inanırım. Çocukluk yıllarımda gördüğüm bir rüyada, melekler bana çiçekler sunuyor ve gelip yüreğimden öpüyorlardı. O günden sonra bu sözü hayat felsefesi yaptım kendime. O gün kendimi huzur dolu bir atmosferde hissetmiştim. O geceden sonra ben ruhsal anlamda da bambaşka bir insan oldum. Daha güçlü uyandım o sabah yatakta, o geceden sonra hiçbir şeyden korkmayan bir kadın oldum. Karşılaştığım insanlara da aynı huzuru yaşasınlar diye hep melekler yüreğinizden öpsün diyorum. Her duyan önce şaşırıyor sonrasında da bu sözü sevgi ile kucaklıyor."

Biraz da iş hayatından konuşalım. Başarılı bir kadın olarak ne gibi zorluklar yaşadınız? Nasıl bir mücadele verdiniz?

"Çalışma hayatıyla yaz tatillerinde tanıştım. İşyerlerim yeri geldi bir fabrika oldu yeri geldi okul oldu. Hayatım hep bir mücadele içinde geçti. Bizim zamanımızda kadınlar okumaz, fabrikaya girer çalışır sonrasında da evlenirlerdi. Ben hayatım boyunca bu kalıpların dışına çıkmaya çalıştım. Fabrikada çalıştığım dönemlerde usta başı denilen kişiler kraldan çok kralcı gibi davranırlardı. O dönem işçi sınıfının hayatına da tanık olmuştum. Kadınlara gerçekten çok kötü davranıyorlardı. Erkek egemen sistem kendini her yerde mutlaka bir şekilde gösteriyordu."

Gazetecilik maceranız nasıl oldu peki?

"Milliyet Blog sayfamda ve bölgede yayın yapan birkaç yerel gazetede bana verilen köşelerde okurlarımla buluşmaya devam ediyorum. Hayattaki en büyük zenginliğin bilgi olduğuna inanıyorum. Ömrüm öğrenme açlığı ile geçiyor."

Ülkemizde bir kadın, bir çocuk bir de ağaç olmak çok zor diye bir söz var. Siz bu söze katılıyor musunuz?

"Hepsi ayrı zor inanın. Bunların temelinde de sevgisizlik yatıyor. Sevgisiz kalan toplumlarda şiddet olayları da eksik olmuyor. Ben kadını da, ağacı da, çocuğu da sevgiyle kucaklıyorum.
Kadın gerçekten çok kutsal bir varlık. Kadın, bir ağaç gibidir. Kadın her mevsim meyve verir, yeter ki çiçeklerini dökmeyelim. Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir. Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir, Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir, Ona sebze verirsiniz, size yemek verir, Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir, Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir."

Kadına şiddet ile ilgili vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

"Her ne olursa olsun bir canlıya şiddeti benim aklım ve yüreğim almıyor. Bunun temelinde de eğitimsizlik yatıyor. Kadınlar bazen şiddet durumlarında susabiliyor. Bu çok yanlış. Kadın eğer kendi ayakları üzerinde durabilirse daha farklı bir dünya olur.

Bizlere çocukluğumuzdan beri kadının rengi pembe, erkeğin rengi mavi diye dayatılmış. Renklerin cinsiyeti olmaz renkler tüm insanlığındır."

Kadınların çalışma hayatında daha aktif rol alması için neler yapılmalı?

"Kadınlar öncelikle idealist olmalılar. Evlilik programlarına katılan kadınlar mesela, hep ben çalışmayacağım, zengin birisini arıyorum diyorlar. Bu kadını aşağıya çeken bir tutumdur ve çok yanlıştır. Kendi ayakları üzerinde durmalıdır bir kadın. Kimseden bir şey beklememelidir. Çalışma hayatında kendine daha çok rol edinmelidir."

Son olarak neler söylemek istersiniz?

"Gelin, hep beraber insanca yaşayalım. İnsan olmanın erdemine ulaşalım. İnsan doğduk, insan ölelim."