Ortadoğu ve çevresini yeniden dizayn etmek için ABD'nin ortaklarıyla kurduğu taşeron örgütü DAEŞ, Irak ve Suriye'den elini ayağını çekiyor. CIA, MI6 ajanları ile Fransız özel kuvvetlerine ait "lejyoner cihatçılar" cepheyi daha savaş başlamadan boşaltmıştı. Kuruluşundan itibaren birkaç kez değişime uğrayan örgütün vitrinine önce Orta Asya kökenli El Kaide'nin deneyimli savaşçıları yerleştirilmişti. Batılı "özel görevliler" de yavaş yavaş koltuklarını "yerli cihatçılara" devretmeye başlamıştı.

Bu lejyoner cihatçıların çoğu, Türkiye henüz sınırına "sıkı denetim ağı" kurmadan önce bölgeye ulaşmıştı. Hemen hemen hepsi de ya "yardım kuruluşu görevlisi" olarak geçmişti bölgeye, ya da turist olarak gelip, kaçakçılar aracılığıyla gitmişlerdi. Geldikleri ülkenin istihbarat servislerinin "göz yumması" sayesinde tabii. Bir ağ kurulmuştu ve çok iyi çalışıyordu. "Lejyoner cihatçı servisi" olarak kullanılan ambulanslar bile vardı bir dönem. 
Türkiye yakaladıklarını, bilgi notuyla birlikte ülkelerine geri gönderiyordu. Bazıları, Avrupa'yı sarsan eylemlerin içerisinde yer alarak sonradan gündeme de geldi. Bunların dışında Avrupa ülkelerindeki çeşitli "anarşist" gruplardan gelenler de oldu, kimliği şekillenirken "sömürgecilik dönemi zulümleri" hikayelerini dinleyerek bileylenmiş Müslüman ailelerin gençleri de.

* * *

Geçtiğimiz yı İngiliz televizyon kanalı Sky News  51 ülke vatandaşı 22 bin DAEŞ üyesine ait bir isim listesine ulaştığını ve bu konuda İngiliz yetkilileri bilgilendirdiğini duyurmuştu. Sözkonusu dijital belgede Batı'dan örgüte katılanların isimleri, adresleri, telefon numaralarının yanı şıra dinî bilgi ve yetenek seviyelerine ilişkin bilgilerin de yer aldığını aktarmıştı. Sky News, söz konusu listeyi DAEŞ'in Türkiye'ye kaçan eski bir üyesinden aldığını iddia etmişti.

MI6'nın, bu konuda Türkiye'ye bilgi verip vermediğini bilmiyoruz. Ama Türkiye'de son aylarda örgüte dönük operasyonların artması, yaklaşan tehlikenin fark edildiğini gösteriyor bizlere.

Örgütün, Avrupa'nın birçok ülkesinde uyuyan hücresinin bulunduğu daha önce de istihbarat raporlarına yansımıştı.

Geçtiğimiz yıl Nisan ayında ABD'de bir televizyon programına katılan ABD Ulusal İstihbarat Direktörü General James R.Clapper "DAEŞ'in sadece Fransa ve Belçika'da değil, İtalya, Birleşik Krallık ve Almanya'da da uyuyan hücreleri bulunuyor" demişti.

İtalya'da DAEŞ alarmı verildiği döneme denk gelmişti Christian Science Monitor'da yapılan açıklama. Örgütün üst düzey isimlerinden Lavdrim Muhaceri'nin, aralarında Rıdvan Hakifi'nin de bulunduğu adamlarıyla Avrupa'ya döndüğü istihbaratı üzerine birçok Kosovalı gözaltına alınmıştı İtalya'da.

Esirleri vahşice öldürürken çekilmiş birçok videosu yayınlanan Muhaceri, gençliğinde Kosova'da NATO hesabına çalışmış, ardından özel güvenlik şirketi görünümlü ABD'li savaş taşeronlarıyla Afganistan ve Irak'ta bulunmuştu.
İtalyan istihbaratına göre BM, Interpol ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın arananlar listesindeki Muhaceri, Arnavutluk, Kosova ve Makedonya'da saldırı planlıyordu. 

Eve dönen lejyonerlerin "İslamofobiyi körükleme" misyonunun devam edeceği ve yörüngeden çıkmaya yeltenen yerel siyasetçileri de hizada tutacağının işaretiydi bu açıklamalar...

* * *

Lejyoner cihatçılar evlerine dönüp ABD'nin uyduruk halifesi El Bağdadi'nin sahneden çekilmesinden sonra DAEŞ'teki çözülme hızlandı.

El Kaide ile DAEŞ yöneticileri de iki örgütün birleşmesi konusunda Irak'ta müzakere yürütüyor. Haberi veren, Londra'da yayınlanan Arap milliyetçisi (Suudi Arabistan Kralı Selman'ın oğullarından birine ait) Asharq Al-Awsat gazetesi. Gazeteye göre birleşme, örgüt savaşçılarının kademeli olarak katılacağı bir üçüncü örgüt aracılığıyla gerçekleştirilecek.

Bu örgütlerin nasıl ve nerede birleşeceğine şüphesiz kurucusu Neocon'lar karar verecek. Karar, İdlib'deki cihatçı örgütlerin hakimiyet savaşını bir süre daha devam ettirip zayıflamalarının ardından alınacak. 
Ortadoğu'da mevcut ittifakların yeniden topyekun yapılandığı bir süreç var. Bölgedeki vekalet savaşında hedefe konulan ülkeler "vekilsiz" bırakılıyor.

Öte yandan ABD, İngiltere bir yandan, Rusya diğer yandan Kürtçü örgütleri tek çatı altında toplamaya çalışıyor.

Tüm Kürt coğrafyasının liderliğine soyunan Barzani, daha önce de gizli petrol anlaşmaları yaptığı DAEŞ'e karşı sözde zaferini kutlayarak hazırlanıyor bağımsızlık referandumuna. Suriye PKK'sı da, ABD'nin petrol kuyularına bekçilik görevini kabul etmiş durumda. Ne ilginçtir ki, tıpkı zamanında DAEŞ'te olduğu gibi, İngiliz, Fransız gençlerin Suriye PKK'sına katılımı da hız kazandı "bekçilik" kesinleştikten sonra. 

* * *

Trump'un kazanması, İngiltere'nin Brexit kararı, Fransa seçimleri ve Ortadoğu'daki tüm gelişmelerden bağımsız değil elbette bu yaşananlar. Lajyoner cihatçılar evlerine döndü, bölgedeki "mezhep" ve "etnik" dizayn da Kürtçü örgütlere devredildi. Az ölümlü, bol zulüm ve sürgünlü bir dizayn. 

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Hükümeti'nin Vakıflar ve Dini İşler Bakanlığı geçtiğimiz aylarda, bölgeden DAEŞ'e katılan Kürtlerin yüzde 85'inin eğitimlerini Kur'an okullarında aldıklarına dair bir rapor yayınlamıştı. Bu okullarındaki cihat eğitimi götürmüş onları DAEŞ saflarına. Bu rapor Türkmenler'den sonra Kur'an okullarını yöneten aşiretleri de Barzanistan dışına atacak.

Suriye PKK'sının demografik yapıya müdahalesini Kobani ve Rojava'da gördük zaten. Rakka'da farklı bir uygulama beklemek hayal. 

Neticede, rollerin yeniden dağıtıldığı Ortadoğu'da kazanan yine bölge halkları değil, emperyalist oyun kurucular yani "silahı üreten ve parayı yönetenler" olacak. Ama perdenin önünde oynayanlardan yine "demokrasi", "devrim", "halkların özgürlüğü", "cihat" sözcüklerini duymaya devam edeceğiz...