Anlamak istemeyene anlatmak, görmek istemeyene göstermek kadar zoru yoktur.

Bir insan algılarını kapatmışsa, anlatmaya uğraşmak boşuna bir uğraştır.

Yıllardır Türkiye’nin her geçen gün artan ve çıkılmaz bir hal alan Suriyeli sorunu var.

Şimdi Afgan mülteciler ve diğerleri eklendi…

İşin acı tarafı Türkiye’ye giren çıkanın sayısı belli değil. Hiçbir kontrol yok, elini kolunu sallayan Türkiye’ye geliyor…

Türk vatandaşları bile ülke içinde Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girip çıkan mülteciler kadar rahat dolaşamıyorlar dersek abartmış olmayız…

Afganlılar, katar katar ülkemize geliyor. Kimin geldiği bilinmiyor; gelenlerin hangi amaçla geldikleri konusunda hiçbir yetkilinin bilgisi yok.

En kötüsü de hiçbir yetkilinin gelenleri araştırmak, kayıt altına almak gibi derdi yok.

Komşunuzun, hatta öz kardeşinizin evine bile kapıyı çalmadan girilmez ama mülteciler kafalarına göre ülkemize geliyor ve gidiyorlar…

Bırakın ciddi devlet yönetiminde, kabile devletlerinde bile bu rahatlık yoktur.

Daha da beteri, yetkililerin veya yetkililer adına konuşanların, mülteciler konusundaki akıl almaz açıklamaları ve vurdumduymazlıklarıdır…

İktidar mensuplarından biri saçmalamakta zirve yaptı; “Suriyeliler arasında araştırma yaptım. Önce bizden evvel gelenler gitsin, biz de yolu öğreniriz” diyor.

Suriyelilerin bile bu kadar saçmalayacaklarını sanmıyorum. Ama bir Türk vatandaşının, kendi öz vatanında misafir olduğunu veya mülteci olduğunu iddia etmesi kadar aşağılayıcı bir durum yoktur.

Diğer birileri de “Suriyeliler giderse ülke ekonomisinin çökeceğini” iddia ediyor.

Bir yandan ülke ekonomisinin uçtuğunu iddia edenlerin, ekonominin geleceğini Suriyelilere bağlaması ancak akıl tutulması olarak açıklanabilir…

En hazin tarafı da bu açıklamalar toplumun bir kesiminde karşılık buluyor, destek görüyor.

Mülteci akınıyla ilgili Türkiye’nin nüfus yapısının değiştirilmek istenmesinden, gizli gizli casusların sokulmasına kadar çok şey söylendi, konuşuldu…

İleriye yönelik tehlikeyi görmüyor veya görmezden geliyorsunuz…

Türk halkının parayla bile kazanmakta zorlandığı haklara, Suriyeliler bedava sahip oluyor.

Telafer, Musul ve Kerkük’ten gelen Türkmenler yok sayılıyor, hiçbir hak verilmiyor, Türk olmayanlara her türlü imkan sunuluyor.

Başta İstanbul olmak üzere çoğu şehirlerde Suriyeli ve diğer mülteciler çete kuruyor, kavgalara karışıyor, adam öldürüyor, her türlü pis işin içinde oluyor…

Tatil beldelerinde Türk vatandaşlarına huzur verilmiyor.

Bunları da mı görmüyorsunuz…

Yarın sokakta ve evde bile can güvenliğimiz kalmayacak…

Artık vicdanınızı ve gözlerinizi açın…

*****

Bacadan düşen adam

Papazın biri, uzun süredir ahbaplık ettiği Hahama “Bana Tevrat’ı öğretmenizi isterim” der.

Haham, “Olmaz. Sen Yahudi doğmadın, kafan Yahudi gibi çalışmaz. Tevrat’ın kelamını anlaman mümkün değil” der.

Papaz ısrar eder, Haham razı olur, ama bir şartı vardır: “Soracağım soruya doğru cevap verebilirsen, öğretirim...”

Papaz, şartı kabul eder.

Haham:

“İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki tertemiz çıkar. Hangisi yıkanır?”

Papaz, “Bundan kolay ne var?” diye atılır; “Kirlenen yıkanır, temiz kalan yıkanmaz.”

Haham içini çeker; “Sana Tevrat’ın kelamını asla anlamayacağını söylemiştim! Doğrusu tam tersi. Temiz kalan adam ötekinin kirlendiğini görünce, kendisinin de kirlendiğini sanıp yıkanır. Kirlenen adam ise karşısındakini temiz gördüğü için kendisini de temiz sanıp yıkanmaya gerek duymaz.”

Papazın kafasını kaşır; “Bak bu aklıma gelmemişti. Bir soru daha sorar mısın?”

Haham aynı soruyu yeniden sorar: “İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki temiz çıkar. Hangisi yıkanır?”

Papaz, doğru cevabı artık bildiğinden emin, “Temiz kalan ötekinin kirlendiğini görünce kendisinin de kirlendiğini sanıp, yıkanır. Kirlenen, ötekini temiz gördüğünden kendisini de temiz sanıp yıkanmaz!”

Haham, başını sallar; “Yine yanıldın! Sana söylemiştim, asla anlamayacağını. Temiz kalan adam aynaya bakar, temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirlendiğini görünce, gider yıkanır.”

Papaz itiraz eder: “Ayna nereden çıktı? Bana ayna var demedin ki...”

Haham, parmağını sallar: “Seni uyardım, bu kafayla Tevrat’ın kelamını kavrayamazsın. Tevrat’ı anlamak için her ihtimali düşünmelisin.”

“Peki peki” diye söylenir Papaz; “İzin ver, bir kez daha şansımı deneyeyim. Başka bir soru sor!”

“Son kez soruyorum” der Haham: “İki adam, bir bacadan içeri düşerler. Biri temiz, öteki kirli çıkar. Hangisi gidip yıkanır?”

Papaz, “Artık her ihtimali biliyorum” deyip, bir solukta sıralar: “Eğer ayna yoksa, temiz kalan ötekini kirli görüp kendisinin de kirlendiğini düşünerek gider yıkanır. Kirlenen temize bakıp kirlenmediğini düşünerek, yıkanmaz. Eğer ayna varsa, temiz kalan aynaya bakıp temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirini gördüğü için yıkanır!”

Haham başını sallayıp, alaycı şekilde gülümser: “Hayır, sana söylemiştim, kafan Yahudi kafası değil, Tevrat’a basmaz! Söyle bana, aynı bacadan içeri düşen iki adamdan birinin kirlenip, ötekinin temiz çıkması mümkün müdür?”

*****                  

TEBESSÜM

Fiyat

Hırsız, çaldığı elbiseyi satmak için gittiği pazarda, bir başkasına çaldırıverir. Akşam eve döndüğünde hanımı sorar:

- Elbiseyi kaça sattın?

Hırsız gülümser:

- Maliyetine!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İki farklı insan var; gerçeği bilmek isteyenler ve yalana inanmak isteyenler.

Friedrich Nietzsche