Kin tohumu ekenlere pay

Yazılarımda rehberim olan Zaman Tüneli’nin Ağustos koridorunda, 16 Ağustos 1271 Hacı Bektaş Veli’nin vefatı olarak not almışım. Niçin 16 Ağustos tarihini not almış ve bu tarihlerde Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin yazılar yazmışım, programlarda onu anmışım, inanın ki hatırlayamadım.

Abone Ol

Birkaç biyografi yazısında da 16 Ağustos tarihi yer alıyor ama, benim bugüne ilişkin kesin bir dayanağım yok. Belli ki okuduğum bir yazıdan aktarmışım. Ama 1271 yılını doğru kabul edebiliriz.

Dünkü yazımın başlığında söz ettiğim gibi Hacı Bektaş’ın alfabesini üç kelimede çözdüm: Eline, beline, diline… :

“Haksızlığa uğramazsın sahip isen eline,

Devasız dertlere düşmezsin sağlam isen beline,

Bu erenler buyruğudur canı gönülden dinle,

Belâlara uğramazsın, hâkim isen diline”

 

“Malım mülküm servetim hepsi evde kaldı,

Oğlum kızım, akrabam gençliğim yolda kaldı,

Dostlarımdan birisi benden hiç ayrılmadı;

Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı.”

 Kuşkusuz Hacı Bektaş Velî, Türk Türk tasavvufunun zirvelerinden birisi. 11. yüzyılda Ahmet Yesevî’nin öğretileri ile başlayarak gelişen ve Anadolu’ya taşınan tasavvûfî düşünce Hacı Bektaş Velî ile belirli bir temele oturtulmuş, yüzyıllarca sosyal hayatımızın içinde yer aldı. Yüzyıllar sonrasında da yer alacak.  Hacı Bektaşı Veli öğretisi, sevgi, barış ve hoşgörü üzerine kurulmuştu. Bu anlayışın özü,  inanç ve düşünce ayrılığı gözetmeden tüm insanlığı  kucaklamak. 

Bu nedenle Hacı Bektaş Velî, insanların gönlüne girdi. Hz. Muhammed’in buyurduğu gibi, “Birbirinizi sevmedikçe gerçek mü’min olamazsınız.” sözünü düstur  eden bütün Anadolu erenleri,  yetmiş iki millete aynı gözle bakmış, bütün insanlara karşı sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmıştı.

Gerçek Bektaşiliğin yolu; nefsini bilmek, benlikten geçmek, alçak gönüllü ve kanaatkar olmak, iftira, kıskançlık, kibir, haset, kin, dedikodu gibi huylardan uzak olmak, doğruluk, iyilik, yardımcı olmak, sıkıntıya tahammül ve sabır göstermekten geçer. Yine reytingin değil gerçek Bektaşiliğin özünü öz kılmış kişiler, can yakmayı sevmedikleri için avcılık bile yapmazlardı. 

Bektaşilikten geçinen, Bektaşiliği basamak, alet yapanlarla gerçek Bektaşileri bir birinden ayırt etmek gerekir. Bektaşilikte kin kusmak, kışkırtmak, nefret tohumları saçmak yoktur. Bektaşi’nin hoşgörüsü yalnız kendi inanç dünyasında olanlarla  sınırlı değildi. Başka inançlardan kişilere de aynı hoşgörüyle bakardı. Bu nedenle, Hacı Bektaş Velî, yörede bulunan Hıristiyanlarla da güzel bir diyalog kurmuş, onların gönüllerine girmesini bilmişti.

“Dünya varlığına ey hırsla sarılanlar,

Yemeyip yedirmeyip, yük altında kalanlar,

Başkasına kalır bir gün hasetle toplananlar,

Hasretle ayrılırlar, ahrete yollananlar...”

 Bir yandan Hacı Bektaş tekkesine gidip yüz sürerken diğer yandan kin tohumları ekenler pay çıkarsın. Hacı Bektaş öğretisine yüzümüzü değil, gönlümüzü tutalım. Dünkü yazımda örnekler verdiğim anlamlı sözlerine birkaç ek yapayım:

Aşk meydanı erenlerin ve bilenlerindir.

İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.

Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.

Oturduğun yeri pak et, kazandığın parayı hak et.

İnsanoğlunun en büyük düşmanları: Yalancılık, boğazına düşkünlük, mal ve mevki hırsı, koyu gıybet, edepsizlik, hıyanet ve hakkı inkardır.

Sonuç itibariyle Hacı Bektaş Veli; öğretisinin temel ilkelerini oluşturan hikmetli sözler, yüz yıllar geçse de felsefesinin derinliği ve gerçekliği ile günümüze de ışık tutmakta.