Son günlerde ısrarla ve inatla Diyanet İşleri Başkanı öne çıkarılıyor ve tartışılıyor…

Gerekli gereksiz açıklamaları, sözleri ve tavırlarıyla sürekli gündemde tutuluyor…

Bunu dine karşı olanlar veya din düşmanları yapmıyor, aksine Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş bizzat kendisi veya her kimse onu yönlendirenler tarafından yapılıyor…

Daha açık ifade ile Diyanet İşleri Başkanlığının tartışılmasından birileri çok hoşnut görülüyor.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’nın tekrar açılışında hutbeye kılıçla çıkmasını ve Atatürk’e isim vermeden lanet okumasını herhalde din düşmanları istemedi!

Yargıtay binasının açılışında dua etmesi için, yandaşların Atatürkçüler diye küçümsediği kişiler davet etmedi…

Sosyal medyayı kullananları, özellikle gençleri aşağılamayı da sosyal medya kullanıcısı gençler istememiştir.

O halde niçin Diyanet İşleri Başkanı bunları yapıyor derseniz?

Ya birilerinden emir aldı ya da birilerine yaranmak istiyor…

Gerçekten din adına yapıyorsa durum çok daha vahimdir…

Diyeceksiniz ki, Diyanet İşleri Başkanı görevini yapıyor, dini anlatıyor, günlük konuları anlatması da olağandır.

Yapılanların, anlatılanların, söylenenlerin dinle uzaktan yakından ilgisi olmadığı, aksine insanları İslam’dan daha da uzaklaştırdığı açıktır.

Tabii ki günlük meseleler hakkında da yorum yapabilir, ancak sadece belli kesimi hedef alarak konuşması doğru değildir.

Akşam sabah yalan kusan, birilerine sürekli çamur atan, namuslu kadın bir siyasetçiye, “Onun da kasetleri var” diyecek kadar aşağılık iftira atanlara karşı niçin suskun kalıyor?

Sık sık hutbelerde Hz. Ömer’in (RA) adaleti anlatılıyor, niçin adalet adına yapılan kıyımlarla ilgili tek kelam etmiyor?

Karidesin, kalamarın helal olup olmadığı hakkında fetva veriyor da; hırsızlıkları, yolsuzlukları, israfı niçin dile getirmiyor?

Hepsinden geçtim Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfında yapılan israfın, usulsüzlük iddialarının üzerine niçin gitmiyor?

İşini iyi yapan her zaman için itibar görür, el üstünde tutulur.

Ömer Nasuhi Bilmen, 30 Haziran 1960 ile 6 Nisan 1961 tarihleri arasında çok kısa süre Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı.

Ömer Nasuhi Bilmen tarafından kaleme alınan “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali ve Tefsiri” bugün bile en muteber kaynaklardan biridir. Hele “Büyük İslâm İlmihali” isimle eseri her evde bulunan Müslümanların birinci başvuru kaynağıdır. Vefatının üzerinden 50 yıl geçtiği halde bugün bile saygıyla anılıyor, itibar görüyor.

Ali Erbaş’tan tabii ki bir Ömer Nasuhi Bilmen olmasını beklemiyoruz.

Ama onun koltuğuna oturmuşsa az da olsa ilham alması gerekmez mi?

*****

Her koyun kendi bacağından asılır!

Behlül Hazretleri, çarşı esnafına yumuşak dille çeşitli nasihatlerde bulunur. Çarşı esnafı bundan rahatsız olur. Harun Reşit’e giderek şikayette bulunurlar:

- Bize karışmasın, günah da bizim, sevapta bizim. Ona ne, her koyun kendi bacağından asılır derler.

Harun Reşid, Behlül Hazretlerini çağırarak olanları anlatır. Bir daha onların işine karışmamasını ister.

Behlül Hazretleri hiç cevap vermez. Doğru kasaba giderek yeni kesilmiş, parçalanmamış bütün bir koyun alarak çarşının ortasına bacağından asar.

Çarşı esnafı buna bir anlam veremez. Delidir ne yapsa yeridir, derler.

Günler geçtikçe koyundan pis kokular gelmeye başlar. İyice rahatsız olunca, yine Harun Reşid’e giderek şikayetçi olurlar:

- Behlül çarşının ortasına koyunu astı. Koyun koktu. Kokudan duramıyoruz, derler.

Harun Reşid çok meraklanır, Behlül neden böyle bir şey yaptı diye… Hemen çağırtıp nedenini sorar. Behlül Hazretleri:

- Aman Efendim, kime ne zararı var hayvanın. Kendi bacağından asılmış duruyor.

- Kokusundan herkes rahatsız olmuş, bana şikayete geldiler.

- İşte, kimse kimsenin günahını çekmez ama kötülük öyle bir şeydir ki kokusundan cümle alem rahatsız olur.

*****             

TEBESSÜM

Cam

Bir sohbet sırasında Bayrak Şairi Arif Nihat Asya’ya:

- Eğilir, bükülür, katlanır, istenilen şekle kolayca sokulur bir cam keşfedilmiş, derler.

Şairin cevabı manidardır:

- Desenize, eninde sonunda camı da kendimize benzettik.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Helalin adı kaldı gören yok. Haram kapışıldı, hâlâ doyan yok.

Yusuf Has Hacip