Sevgili yolcu;

“Hikayeni anlat. Bağır. Yaz. Gerekiyorsa fısılda.

Ama anlat.

Kimisi anlamayacak.

Kimisi tamamen reddedecek.

Ama birçok kişi sana bunun için teşekkür edecek.
Ve sonra sihirli bir şey gerçekleşmeye başlayacak.
Sırayla, sesler "Ben de" diye fısıldamaya başlayacak.
Ve kabilen bir araya gelecek.
Ve bir daha asla yalnız hissetmeyeceksin.”
L.R. Knost

Hikâye anlatmayı seviyorum. Kendi hikayemi anlatmayı daha çok seviyorum. Kalbimin derinliklerinden gelen sesleri duyabiliyorum. Her anlatış bir haykırış belki de … Önceleri çekiniyordum aslında. Kendime anlatmaya, dönüp bir geçmişe bakmaya dahi yanaşmıyordum kendi içimde. Kabuklarım kendime karşı ne kadar da sertmiş meğer. Nasıl bu kadar kaçabilmiştim kendimden? Önce kendime karşı şeffaf olabilmeyi öğrendim. Nedeni sorgulamak yerine; nasıl sorularını çoğaltarak, çözüm ve süreç odaklı olabilmeyi öğrendim. Hikayelerimin kahramanıyım. Kahramanca yaşamışım diyorum.

Her yolculuğumuzda da sana anlatıp, seninle paylaşmak istiyorum. Konuştukça rahatlıyorum; rahatladıkça iyi hissediyorum. Kısacası iyi geliyor bana. Çünkü yalnız olmadığımı hissediyorum, yalnız hissetmek yerine.

Lise yıllarındaydı Demet. Erzincan Öğretmen Lisesi lise birinci sınıfın bittiği yaz dönemi yaklaşıyordu. O zamanlar demiryolu lojmanlarında yaşıyordu. Beyaz müstakil, gri panjurlu, kocaman bahçesi, bahçesinde meyve ağaçları, sebze bostanı olan bir evdi. Lojman arkadaşlıkları çok samimiydi. Tam bir istasyon sokak çocuklarıydı onlar. Kendi imkanlarıyla kurdukları beyzbol takımları dahi vardı. Voleybol, karma futbol, bisiklet konvoyu saati, akşam yürüyüşü … Bedensel ve zihinsel gelişimi desteklemek adına, tüm yaratıcılıkları ile sokakta büyüyen çocuklardı. Ergenliğe geçmiş olsalar da, hala çocuklardı. Komşuluklar da bir o kadar içtendi. Kocaman bir istasyon ailesi vardı aslında o büyük resimde.

Gel gelelim ki lojmandan ayrılmaları gerekti. Ailede biraz sert rüzgarlar esiyordu. Demet o yaz, günlerce kiralık ev aradı. Liseden yakın arkadaşı destek oluyordu bu süreçte ve okula yakın mahallelerde sokak sokak ev arıyorlardı. Yoktu. Bütçelerine göre ev yoktu. Ortada bütçe de yoktu. Günlerce sürdü bu arayış. Lojmanda akranları sokakta oyun oynarken; aklı onlarda dahi kalamıyordu. Tek düşündüğü bir an evvel başlarını sokacakları bir evdi. Lojmanda onlara ayrılan süre de azalıyordu. Gündüz tüm vaktini ev aramakla geçiriyordu. Bir gün yine yürüdü yürüdü… sordu tek tek boş gördüğü evleri. Bir kaldırım taşına oturup verdiği molada, akan gözyaşı damlasını silip; her defasında daha güçlü kalktı oturduğu yerden. Gözyaşı damlası yüzünde siyah izler bırakıyordu. Toz içinde kalıyordu belli ki; ama hiç farkında değildi. Tanımadığı bir teyze, bahçesinde hortumdan akan su ile yüzünü yıkadığında; ruhunun okşandığını hissetti. Sanki sihirli bir eldi. İşin rast gitsin, diyordu o pamuk eller Demet’in yüzünü yıkıyordu bir yandan da…

Sonra o sokakta bir eve denk geldi. Kocaman bahçesi olan iki katlı müstakil bir evdi. Evin sahibi olan yaşlı bir amca, bahçede toprakla uğraşıyordu. Birinci katın kiralık olduğunu öğrenir öğrenmez annesine koştu Demet. Kardeşlerini komşuya emanet edip; annesiyle eve bakmaya gittiler. Heyecandan içi içine sığmıyordu Demet’in. Yol boyunca dua etti içinden. Annesi de hiç konuşmuyordu, belli ki o da dua ediyordu içinden. Eve vardılar, evi geziler. Yaşlı amca epey anlattı. Eşiyle bir başlarına üst katta oturuyordu. Yaşlı teyze de geldi yanlarına, çay ikram etti. Evi tuttular. İnanılır gibi değildi. Ev sahibi evin anahtarını verdi. Yarın sabah erkenden gelip, evi temizleyelim dedi annesi.

Ev o kadar ferahtı ki. Yüksek tavanlı, kocaman koyu renk ahşap pencereleri, kocaman ahşap kapıları vardı. Tabanlar da ahşap parkeydi, sildikçe daha da ışıldıyordu ev sanki. Pencereler, yemyeşil bahçeye açılıyordu. Şükrediyorlardı ve bir yandan da keyifle tüm evi tertemiz yapmışlardı. Rüya gibiydi… Lojmandaki bahçeyi çok seviyordu Demet. Bu evin de bahçeli olması onu mutlu etti. Küçük kız kardeşi bahçede atabilecekti ilk adımlarını. Tuttukları ev, okula da yürüme mesafesindeydi.

O kadar yoruldu ki Demet; elleri, bacakları titriyordu artık yorgunluktan. Ama mutluluğu, yorgunluğunun önüne geçiyordu. Çünkü evi bulmuştu. Annesinin yüzü gülüyordu.

O gece bacaklarının ağrısından uyuyamıyordu. O kadar dayanılmaz bir ağrıydı ki acıdan ağlamasına neden oluyordu. Omuzlarındaki yük, ayaklarına inmişti belki de. Rüya mıydı, gerçek miydi ayırt edemediği bir şey oldu. Demet’in ayak ucunda beyaz üniformasıyla bir hemşire oturuyordu. Konuşmuyordu, sadece gülümsüyordu. Demet’e bir iğne vurdu ve ‘’Geçecek.’’ dedi. Sabah uyandı ve nasıl uyumuştu, nasıl ağrısı geçmişti, gördüğü bir rüya mıydı … Kafası çok karıştı. Üzerine düşünmeye pek fırsatı olmadan, eşyaları kolilemeye başladılar.

O arada pencereden birisinin bahçeye girdiğini ve ev kapısına doğru yürüdüğünü gördü Demet ve pencereden bakınca bir de ne görsün...! Yeni ev sahibi yaşlı amca gelmiş, kapıda öylece duruyor ve evin anahtarını istiyordu. Evi onlara kiralamaktan vazgeçmiş… Demet ve annesi tek kelime edemedi ve anahtarı sahibine teslim etti. Yürek dayanmaz değil mi onca temizlik, onca yorgunluk… Belli ki yaşlı amca bizi araştırmıştı. Bu apaçık ortadaydı; o nedenle tek kelime savunacak ne kelime vardı ne de güçleri…

Sonra mı?

Sonrası çoooook uzun…

Bu hikaye işte… Demet’in hikayesi. Hikayenin kahramanı Demet. Kendi hikayesinin kahramanı on beş yaşında bir çocuk olan Demet.

Eskiden öfkeliydim. Hatırladıkça öfkem arttığı için hatırlamaktan kendimi men ettiğimi biliyorum. Artık öfkeli değilim. Bunu, anlatabilir oluşumdan anlıyorum. Bugünkü bu güçlü yanımı, eğilmez başımı yaşadıklarıma bağlıyorum. Bu his daha iyi. Öfke, bir vampir gibi. Kemiriyor insanı. Kendimi baltalamak yerine; kendime tohum ekiyorum. Verdiğim filizler; kendime, aileme, çevreme, insanlığa fayda sağlasın istiyorum. Huzurla nefes alıyorum. Düşünsenize nefes alabiliyorum. Şükrettikçe ve özde kaldıkça; dış sesler kısılıyor. İç sesimizde kalalım. İçgüdüsel yanımız baki olsun.

Sevgili yolcu,

Ne demişti hemşire? ‘Geçecek.’

Evet geçecek. Neler neler geçmiyor ki değil mi? Her şey hayırlısı ile yaşansın.

Girizgahtaki alıntı yaptığım anlamlı yazı; bana güç verdi, rehberlik etti desem yeridir. Yalnız olmadığımı, senin de bir hikayen olduğunu, kahraman olduğunu biliyorum. Fısıltılarını duyabiliyorum. Lütfen kendine kapı ve pencerelerini açık tut. İzin ver, güneş içeriyi aydınlatsın ve ısıtsın.

Yoldaşlık edip, beni dinlediğin için teşekkür ediyorum. Birde, sen olsan bu yolculuğumuza nasıl bir başlık koyardın, merak ediyorum. Yorumlarda benimle paylaşabilirsin.

Haydi kal sağlıcakla.

 Demet DURUKAN

İYİ YAŞAM KOÇU, EĞİTMEN

   #demetdurukan