Ameliyathane’den naklen yayın

Kırk yıllık dostluğumuz var Ünal Can ile… Sol bacağımda toplardamar tıkanması olduğunu ve bu nedenle kan sulandırıcı (Cumadin) kullandığımı biliyor…

Biliyor, çünkü onun yaptığı ameliyat sırasında, bir kan pıhtısı çok beğenmiş benim sütun gibi bacağımı, gelip yapışmış damarın içine… İlaç içersin erimez,

Ananı da al git dersin gitmez… Öylesine yüzsüz ki ar namus tertemiz… Sanırsın kan pıhtısı değil de politikacı… Biraz ayakta durunca veya oturunca sol bacağım oluyor bir kütük…

_Ya arkadaşlar ne olacak bu ayağın hali…

_Merak etme, sana yeni gibi kullanılmış bir bacak alırız… Olmazsa keçi ayağı takarız diye kafa bulmaya çalıştı Fırat…

_Ulan haline şükret. Dedi Ataman…

_Bu pıhtı bacağın yerine beynine gitseydi felç olurdun… Gerçi sende beyin de yoktur ama arkadaşımız olduğun için var sayıyorum. Akciğerini seçseydi, şimdi senin yasını tutuyor olurduk…

_İstersen hemen yarın açalım bacağını, alalım o pıhtıyı oradan…

Bu kez konuşan Ünal Can idi…

_Peki, o pıhtıyı almak için yapacağınız ameliyat sırasında bir başka pıhtı oluşmayacağının garantisi var mı?

_ Yok, hiçbir şeyin garantisi yok. Oluşur da oluşmaz da…

_ Tamam abiler, üstü kalsın o zaman… Ben şansımı fazla zorlamak istemiyorum…

O günden beri ilaçlara idare edip gitmekteyim…

VER ELİNİ İSTANBUL

Kötü haber tez yayılır derler. Evdekileri aldı mı bir telaş. İzmir’den İstanbul’a giden ilk uçakta ayırttım yerimi…

İstanbul’a gidiyorum çünkü İzmir’e yeni yerleştim. Kimsecikleri tanımıyorum henüz. Gözü açılmamış sığırcık yavrusu gibiyim, Oğlum, kardeşlerim, arkadaşım, dostum, tüm akrabalarım orada. Altı kuşaktan beri İstanbulluyuk… Rahmetli annemin Kasımpaşa doğumlu olmasını son yıllarda nedense içime sindiremiyorum bir türlü…

Yetmiş yıl önce bugün, Beşiktaş Köy içi Mumcu Bakkal sokakta iki katlı bir evde dünyaya açılmış gözlerim. Yetmiş yıl sonra aynı gün biyopsi olmaktayım ki, içim yanmacasına… Beynimin içi korku labirentleri gibi… Paniklemiş düşüncelerim bir türlü çıkış yolu bulamıyor karanlık dehlizlerden… Kendimi güçlü göstermek için çevreme dağıttığım gülücüklerin hepsi yalan…

Şimdi, eşim, çocuklarım ve torunlarımla bir arada olup 70 yaşın keyfini çıkarmak vardı anasını satiiimmm… Ama, ruhumda derin izler bırakan, acımasız yaşam benim arzularımı değil, kendi bildiğini okumaktaydı… Ve bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmezdi… Belki geç olmuştu ama bunu algılayabilmiştim sonunda…

Doktor, aleti sağa döndürüyor bakıyor… Sola çeviriyor bakıyor… Arada sırada çıkardığı “ oohııımmm” sesleri ürpertiyor içimi… İş uzayınca şüphelenmeye başladım arkadaş… İçimi seyretmekten zevk mi alıyor ne… Bu yaştan sonra… Tövbe… Tövbee…

Sonunda içimden on bir parça aldı… On bir kez canım çıktı gibi geldi bana… Bir hafta sürdü kanamam. Sonuçlar ne yazık ki, iyi değildi. Dörtte, dört kanser çıkmıştı.

İşi garantiye almak için bir başka laboratuvarda, preparatları yeniden incelediler. Sonuç aynı idi…

_Hemen ameliyat olman gerekir dedi Ünal Can…

Eş dost devreye girdi, kimi Amerikan hastanesini salık verdi. Kimi sabahları aç karnına siyah domates tavsiye etti. Bir prof. “Ameliyatı boş ver, doğrudan Radyoterapi ve hormon tedavisi uygulayalım sana” dedi. Bir başka ürolog Çapa’daki kayınbiraderinin bu konuda tek adam olduğunu söyledi. Bir diğeri ise “önce radyoterapi olursan ve fayda görmezsen, ameliyat olma şansın kalmaz” diyerek kafamı iyice karıştırdı…

GELECEK YAZI: KAPANA SIKIŞMIŞ GİBİYDİM