Katar

Abone Ol

Gençlere eski Türkiye’yi anlatın deniliyor ya…

Gençlere, hatta eski Türkiye’yi yaşayanlara da tekrar tekrar anlatmakta fayda var.

Türkiye’nin dile çok dolanan ifadeyle 70 sente muhtaç olduğu dönemler oldu. Ancak her şeye rağmen ülkemizin bir itibarı, bir ağırlığı vardı. Gençlerimiz geleceğe dair umutları vardı.

“Almanya bizi kıskanıyor, Çin modeli ile kalkınıyoruz” gibi uçuk hayaller anlatılıyor….

Diğer yandan daha düne kadar haritada yerini bile bilmediğimiz, adam yerine bile koymadığımız Birleşik Arap Emirlikleri önce bize kafa tuttu. Yetmedi, yetkilileri en ağır hakaretleri etti. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi üç beş kuruş verirler mi acaba diye dört gözle bekledik, ülkemizde krallar gibi karşıladık!

Birleşik Arap Emirliklerinden para gelecek umuduyla, doların yükselişi bile hız kesti.

Düşünün, ekonomimiz o kadar kırılgan ki, para gelecek umudu bile doları düşürüyor.

Hemen ardından Katar’a katar katar bir seyahat başladı. Ardından şu kadar para gelecek, bu kadar yatırım yapılacak haberleri yayıldı.

Yabancı bir gazeteci Katar’da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için Katar nasıl bir katkıda bulunabilir? Siz Katar’a bir mali destek mi talep etmeye geldiniz?” diye sordu.

Tabii ki, iki ülke arasında ticaret yapılabilir, yapılması da gereklidir…

Ancak hiç kimsenin Türkiye’nin onurunu bu kadar ayaklar altına almaya hakkı yoktur.

Türkiye’nin, kendi başına nefes bile alamayan, ABD ve İngiltere’den izinsiz adım bile atamayan iki kabile devletinden yardım dilenecek duruma düşürülmesi hazindir.

İkisini toplasan Türkiye’nin bir vilayeti kadar bile nüfusu olmayan bu kabile devletleri ile Türkiye’nin aynı statüde görülmesi bile tam bir felakettir.

Bir yandan Türkiye ekonomisinin uçtuğu rüyasını anlatırken, diğer yandan ekonomik krizden kurtulmak için iki kabile devletinden medet ummak hangi akla hizmettir?

Türk gazeteciler soru soramıyor, soru soracak olanlar da zaten geziye götürülmüyor.

Yabancı gazeteciler soru sorduğunda da sansür uygulanıyor, TRT bile yayını kesiyor.

Türk halkından bunları gizleyebilirsiniz, peki küçük düşürülmemizi dünya kamuoyundan nasıl gizleyeceksiniz?

İtibar diyorsunuz, sürekli itibardan tasarruf olmaz diyorsunuz…

Türkiye’nin itibarını böyle mi sağlayacaksınız?

Dünyanın en büyük 10 ekonomisi hayali ile yola çıkıp üç beş kuruş yardım için kabile devletlerinin kapısında bekleyecek hale mi gelecektik!

Eski Türkiye’de Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri şeyhleri yanımıza gelebilmek için aylarca kapıda beklerdi. Varlığından bile haberimiz yoktu.

Şimdi ne haldeyiz!

*****

Dişlerini satan adam

Bir tarihte şehrin en ünlü çarşısına bir yabancı esnaf gelir. Ticaret yapmak için çarşıda bir dükkân tutar. Komşularına sorar; “Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim?”

Birkaç dükkân ötesini gösterip, “Bak, orada bir Ahmet Ağa var, onun yanına desturla yanaş” demişler. Yeni dükkân sahibi gitmiş Ahmet Ağa’nın yanına. Dükkân bomboş:

- Ne iş yaparsın Ahmet Ağa?

- Her şeyi alıp satarım.

- O da ne demek?

- Mesela, kabul edersen senin dişlerini satın alırım.

- Olur mu öyle şey?

- Neden olmasın? Dişlerine 10 altın veririm. Ömrünün sonuna kadar ağzında kalsın, öldükten sonra benim olsun.

Adam içinden “Bu saf adama mı kurnaz diyorlar” diye gülmüş. “İyi ki bu çarşıya gelmişim, çok güzel paralar kazanırım” diye içinden geçirmiş.

“Kabul, ver 10 altını” demiş.

Aradan birkaç gün geçmiş. Ahmet Ağa yanında iki üç kişiyle yabancının dükkânına gelmiş:

- Dişlerine müşteri çıktı. Malı görmek istiyorlar! Aç ağzını!

Yabancı, “Hani dişlerim ölünceye kadar benimdi” diye kızmış.

Ahmet Ağa, “Canım ölümünden sonra teslim etmek üzere satacağım” demiş.

Müşteriler yabancının dişlerine 12 altın vermişler, Ahmet Ağa az bulup reddetmiş.

Ertesi gün Ahmet Ağa başka müşterilerle yine yabancının dükkânına damlamış. Yine dişleri muayene, yine pazarlık, müşteriler 15 altına çıkmış, Ahmet Ağa yine reddetmiş.

Üçüncü gün, dördüncü, beşinci gün başka müşteriler gelmiş...

Sonunda yabancı patlamış: “Beni hayvan pazarında dişleri kontrol edilen eşek durumuna düşürdün. Al şu 10 altınını!”

Ahmet Ağa itiraz etmiş:

- Olur mu? Bu dişler 20 altını gördü. 30’dan aşağısına geri vermem.

Yabancı çaresiz; her gün ağzını kontrol ettirmektense 30 altın vermeyi tercih etmiş.

Ahmet Ağa gülmüş:

- Gördün mü? Ben sana her şeyi alıp satarım dediğimde inanmamıştın!

*****             

TEBESSÜM

Şefin yalanı

Totaliter rejimlerin üst yönetiminde herkes şefin yalan söylediğini bilir. Ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar.

İlke, şefin yanılmazlığı değil yenilmezliğidir; buna olan inanç biterse totalitarizmin hayal dünyası bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır.

Herkes sürekli yalan söylediği zaman sonuçta buna inanmazsınız ama hiç kimse de hiçbir şeye inanmaz. Böyle bir toplum, hiçbir konuda fikir sahibi olamaz. Giderek düşünme, yargılama ve eylem yetisini kaybeder. Böyle bir topluma her istediklerini yaptırabilirler.

Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin sebebi, tabanlarının ahlâkını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini söyleyecekler ve taban bunu ‘ne büyük taktik deha’ diyerek bir kez daha alkışlayacak.

(Alman Filozof Hannah Arendt)

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Akıllı olmak bir şey değil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır.

Descartes