Kaset savaşları bütün hızıyla devam ediyor!

Siyasetçiler, gazeteciler ve işadamlarından sonra şimdi de hocalar arasında kasetle tehdit başladı.

Kamuoyunda çok bilinen dini bir grubun lideri olduğu söylenen biri, “Erkeksen şeyhliğini ilan et; et de kasetlerini patlatalım” diyerek yine aynı gruptan başka bir hocayı tehdit etti.

Diğer taraf da cevap vermekte gecikmedi, “Kasetleri çıkarmayan melundur. Allah’ın laneti üzerine olsun. Hepsini çıkart bakalım.”

Kaset var mı yok mu, varsa içeriğinde ne var bilemem…

Acı olan şudur ki; hoca olduğunu söyleyen, hatta bir cemaati temsil ettiğini iddia eden biri, yine kendi cemaatinden başka birini kasetle tehdit ediyor…

Sevgi, hoşgörü, kardeşlikten, birlik beraberlikten söz edeceksiniz, Allah’ın rahmetini anlatacaksınız…

Sonra da kendi saflarınızda olan birini kasetle tehdit edeceksiniz!

İnsanın aklına şu soru geliyor; kendi adamlarını bile bu şekilde tehdit ediyorlarsa; ya kendilerinden olmayanlara neler yaparlar?

Kişilerin özel hayatını gözetlemek, hele hele kayıt altına almak günah; bunu ifşa etmek daha da büyük günah…

Buna rağmen kişileri özel hayatlarıyla tehdit etmek dini geçtim, hangi vicdana sığar?

Aslında çok basit bir olay gibi görülebilir; ancak İslâm iddiasında olanların, küçük çıkarları için başkalarını bu şekilde hedef haline getirmesi korkunç bir durumdur.

Birilerinin kaseti olup olmaması beni ilgilendirmiyor; velev ki kaseti olabilir, kendi günahıdır… Asıl tehlike bunun ifşa edilmesi ve bunun şantaj aracı olarak kullanılmasıdır…

Ülkemizde ne yazık ki, mezhepler arasında çok ciddi kavga ve ayrımcılık yaratılmaya çalışıldığı gibi; cemaatler arasında da çok ciddi husumetler olduğu söyleniyor…

Cemaatlerin birbirini rakip görmesi ve aralarındaki çekişme bir yana, aynı cemaat içinde bile ciddi bir hizipleşme yaşanıyor.

İsim vermek istemiyorum ama aynı cemaat içinde üç beş grup oluştuğunu herkes biliyor.

Eline gücü geçiren, diğerini kapıdan sokmuyor; dışarıda kalanlar da en hararetli sözlerle saldırıyor…

İslâm, sevgi ve hoşgörü dini…

Ama İslâm adına hareket ettiklerini söyleyenler birbirlerine savaş ilan etmiş gibi…

Dini anlatmanın en iyi yolu, güzel hayat tarzıyla, yaşayarak örnek olmaktır…

Şantaj ve tehditle mi Müslümanlığı anlatacaksınız…

Gerçekten çok yazık!

*****

Deliden ibretlik ders

Büyük alimlerden Bayezid-i Bestami, bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görünce sorar:

- Ne yapıyorsun?

Hizmetçi:

- Burası tımarhanedir. Delilere ilaç yapıyorum.

- Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin?

- Hastalığını söyle.

- Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum.

- Ben günah hastalığından anlamam. Ben delilere ilaç hazırlıyorum.

Parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli (!) Bayezid-i Bestami’ye:

- Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslendi.

Bayezid-i Bestami, delinin yanına sokularak sorar:

- Söyle bakalım, benim derdime çare nedir?

Deli (!) şu ilacı tavsiye etti:

- Tövbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalp havanında tevhit tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, gözyaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir… Akşam sabah bol miktarda ye… O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz.

Bu güzel ilacı öğrenen Bayezid Bestami şöyle der:

- Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler…

*****

TEBESSÜM

Padişahın kulu

İstanbul’da gezinen Bektaşi, padişahın sarayı zannettiği görkemli bir binanın yanından geçiyormuş. Binanın önünde şatafatlı bir fayton duruyormuş.

Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selam durmuş. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklanmış ve muhafızlardan birinin yanına yaklaşarak sormuş:

- Faytona binen padişah mıdır?

- Hayır, padişahın kuludur.

Bektaşi, önce faytondaki adama bakmış, sonra da kendi üstü başının perişanlığına. Sonra ellerini açarak:

- Hey Allah’ım. Bir padişahın kuluna bak, bir de senin kuluna!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Sözünü tartmadan söyleyen, aldığı cevaptan incinmesin.

Mevlana