Ameliyathane’den naklen yayın

Radyoterapi için gittiğimiz klinikte, Dr. Canan Hanım ilgilendi benimle… Güler yüzlü hastalarına şefkatle yaklaşmayı bilen bir hanım… Psikolojisi düzeliyor insanın…

Önce MR çekildi. Ardından Similasyon cihazı altına yatırdılar beni. Batın bölgeme kırmızı ispirtolu kalemle çizgiler çekilip üstü bantlandı. Bir başka cihazın altında mavi kalemle işaretlediler bedenimi. Işınların hangi açıdan verileceği ve yatma pozisyonunun koordinatları belirlendi.

İşaretlerin 33 seans boyunca (yaklaşık 8 hafta) kalacağını, duş yaparken bantlara çok dikkat etmem gerektiğini tembihledi görevliler… Anlaşılan yıkanıyor gibi yapmam gerekiyordu. “Duşun altına gireceksin ıslanmadan çıkacaksın “demenin başka bir şekliydi… Benim için hiç önemli değildi yıkanmak… Su kuşu olacak değilim ya… Su kuşu deyince aklıma geldi…

Doğu Anadolu’da bir mezrada yaşamakta olan ailenin çocuğu genç yaşta yaşama veda eder. Tabutun başında anne şöyle ağıt yakmaktadır oğlu için:

“ Doğduğunda yıkamıştım elimle, bir de ölümünde yıkadım seni… Su kuşu olup gittin a benim güzel oğlum”

Her seanstan 15-20 dakika önce iki bardak su içmem gerektiğini öğrendim. Işınların sağlam dokulara zararı daha azalıyormuş, mesanede sıvı varken…

Bu nasıl zarar azaltmadır onu anlamam zor oldu. Çünkü ışınlardan etkilenen sağlam dokuların geri dönüşümü için bir yıl geçmesi gerekiyormuş…

Radyoterapi odaları yerin iki kat altında. Odalar özel duvarlarla çevrilmiş, kapıların kurşun plakalardan oluştuğunu bilgisini verdi görevliler.

Radyoterapi yoğunlaştırılmış X ışınlarının hastalıklı bölgeye uygulanması esasına dayanan bir tedavi yöntemi.

Aletin sedye bölümüne yatıyorsunuz. Işınlanacak kısım giysilerden arındırılıyor… Lazer ışıklarıyla yatış pozisyonunuz düzeltiliyor ve görevliler radyasyon almamak için odayı terk ediyor.

GELECEK YAZI: AKLIM GİDİP GELİYOR