Seçme hakkı ve karar verme özgürlüğü sadece kendi mutluluğumuz yerine, gerçek kriterler üzerine temellenmiş kararlar vermek istediğimizde ortaya çıkar.

Bu koşul, zaman zaman sıkıntı verse de sadece gerçeklerle ilerleme kararı aldığımızda mümkün olabilir. Ancak, bedenin doğal içgüdüsü sıkıntıdan kaçmak ve nasıl olursa olsun haz almaktır. Bu da “gerçek” prensibine dayalı karar vermemize engel olur.

Herkesin bildiği gibi sağduyu ve sez­gilerimize kulak vererek karar vermeliyiz. Çünkü çok fazla yükü çok erken alırsak bu bizim yolculuğu tamamlamamıza engel olacak ani karışıklıklara, kaosa ve çatışmalara neden olabilir.

Hepimizin hikayesi farklı.

Hikayelerimiz geçmiş olduğuna inandığımız şeye ve bizim bunun gelecek için taşıdığı anlamlandırmamıza dayandığından, çok yakın bir zamana kadar insani deneyimlerimizi korku dolu tahminlere göre oluşturuyorduk.

Daha doğrusu, bizim için en iyinin, en doğrunun ne olduğuna karar vermeyi çocuk tarafımızın gelişmemiş dünya görüşüne dayanan ‘bütünlenme­miş’ yönlerinin belirlemesine izin veriyorduk.

Bu hikayelerin hiçbiri şu andaki deneyimlerimizi yorumlamada yeterli olmadığından ve kesinlikle bütünlemeye yardım­cı olmadığından, bu bilinçaltımızdaki kök inançların şu anda­ki deneyimlerimizin kalitesini belirlemesine izin vermemiz kendi kendimizi başarısızlığa uğratmaktır.

Bu nedenden ötürü artık yaşam deneyimimizin “bilinçli yön bulucuları” olmalıyız.

Bu yeni istikametimizde atacağımız ilk adım ise belki de hikayeyi tamamen bırakmak olmalıdır.

Hikayelerimizin bir mahkeme salonunda savunulabileceğine inanıyorsak bile , bunlar ne olursa olsun duygusal yüklerimizin zihinsel algılarıdır.

“Herhangi bir hikayeye bağlı kalmak geçmişe bağlı kalmaktır. Hiçbir hikayenin bizi geçmişten özgürleştirecek gücü yoktur.”

Kendimize anlattığımız hikayeler zihinsel kapasitemiz gelişirken başlayıp, şimdi ve gelecekteki temel inançlarımızın bulunduğu kütüphaneyi yaratır. Bu yüklerin kaynaklandığı inançların çoğu enerji sistemimize daha zihinsel ve algısal kapasitemiz yokken işlediği için, bu hikayelerin hiçbiri artık geçerli değildir.

“Biriktirmek için biriktirmeye harcanan enerjiden daha büyük bir kayıp yoktur. “ Zengin olmak için uğraşılan zengin­lik korkudan doğan bir hastalıktır ve inançtan yoksun bir davranıştır.

Geleceği planlamakla daha az ilgileniriz. Şu anda olmakta olanla ilgilendiğimizde, ki gerçekte ilgilenebileceğimiz tek andır, geleceğimizdeki şimdiki zamanlar da gözetilmiş olur.

Plan yapmak, bir ırmakta yüzerken o ırmağın denize ulaşması için hangi yolu izlemesi gerektiğine karar vermeye çalışmak gibidir. Bu tür davranışlar çoğunlukla aldanmadan doğar. Yaşam ırmağının takip ettiği tek bir yol vardır ve bu da ortaktır...

Tabii ki, planlama yapmama fikri zihinsel bedenimiz için oldukça tehditkardır.

Zihinsel bedenimiz umutsuz bir şekilde özgür iradeye inanır. Ancak, zihinsel bedenin inandığı özgür irade 'istediğim şeyi istediğim zaman yapabilmek’tir.

Zihinsel beden, özgür iradenin bütünden ayrı olarak hareket etme yetisi olduğuna inanır.  Bu “ Bir kişinin nehirde yüzerken onun akış yönüne de karar verebileceği aldatmasıyla” aynıdır.