Karaer’de “kuşlar ve insanlar”

Abone Ol

Yirmi Sekiz yıl önce aramızdan ayrılan Mustafa Necati Karaer’den söz etmeye başlamadan önce, onun “Kuşlar ve İnsanlar” adlı şiirinden iki kıta alıntı yapayım:

Evler ve insanlar çıkmazında

 Gidip gelen evsiz-ayaksız sesler,

 Duvardan duvara evden eve.

 Ödünç diye bir şey vardı eskiden;

 Komşular, bir fincan aydınlık için

 Ne dersiniz bir fincan acı kahve?

Beyazıt'ta müslüman güvercinler

 Kanat vurdukça sıcak zamanlara,

 Bir şadırvanda serinler gökkubbe.

 Kuşluklar ve kuşlar pazarına

 Bir Selçuklu gelir uzaklardan

 Bir Osmanlı geçer omzunda yün heybe?

…….”

Yirmi sekiz yıl önce toprağa verdiğimiz Mustafa Necati Karaer, 1929 yılında Kayseri'de doğdu. 1947'de o zamanlar Konya'da bulunan Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1949'da Harp Okulu'nu bitirdi. İstihkam subayı olarak İstanbul, Bursa, Ezine, Sarıkamış, Ankara ve Kırklareli'nde görev yaptı. Dışarıdan Hukuk Fakültesini bitirdi. 1969 yılında Ordudan ayrılarak Basın İlan Kurumu'na girdi. İlk şiiri 1942 yılında Çınaraltı dergisinde çıkmıştı. Başlıca; Hisar, Bayrak, Ülkü, Türk Edebiyatı, Millî Kültür, Türk Dili ve Çağrı dergilerinde şiirleri yayımlandı.

Şiir kitaplarından "Sevmek Varken", 1972'de Atatürk'ün doğumunun 100 üncü yıldönümü nedeniyle Kültür Bakanlığı'nın açtığı yarışmada birinci olan "Kuşlar ve İnsanlar" 1982'de, “Kerem ile Aslı” 1985'de yayınlanmıştı. Karacaoğlan üzerine bir araştırma kitabı bulunan Karaer'in "Ses Mimarlarımızdan"ı 1996'da kitap haline getirildi.

Geçmişle günümüzü kaynaştıran buluş ve hayallerle örülü, teze, oturmuş, sakin ve işçiliği titiz şiirleriyle Karaer, yeni şekil, vezin ve tarzlar denemiş, halk şiirinin, türkülerinin ve hikâyelerinin büyüsünü şiirlerinde hissettirmişti.

Edebiyat Tarihi Kronolojisine göz atarsanız, 1950 yılının karşısında  “Garip Şiir Akımı’na karşı doğan Hisar Grubu, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer gibi isimlerle birlikte "Hisar" dergisini çıkarmaya başladılar”

Genç arkadaşlar bilmezler. Ama çoğunluğunun katılacağını ümit ettiğim, Hisarcıların görüşlerini ortaya koyan bildiri  şöyle özetlenebilirdi:

“San’atçı bağımsız olmalıdır. Bir doktrine angaje olmak san’ata ihanettir. Kişinin hayatına belli bir açıdan bakmak, onu insan yapan, yücelten duygu ve düşünce çeşitliliğini yok etmek, onun bin bir değer veya kusurundan birine saplanıp kalmak demektir. San’attan beklenen ise bunun tam zıttını, insanın iç zenginliğini yaşatmak olmalıdır. San’at, insanın yalnız nasıl olduğunu değil, nasıl olabileceğini, yani dar bakışla anlaşılamayan güçlerini de anlatarak kişiye ve topluma yeni özler katmalıdır. Buna “Sosyal Gerçekçilik” dedikleri sığ realizmle ulaşılamaz.

Millî olmayan san’atın sınırlarımızı aşacağı düşünülemez. Her edebîyatın millî şekilleri ve görüşleri vardır. Yenilik bunların geliştirilmesidir. Bir başka millî şekil veya görüşün aktarılması değildir.  Yoksa san’at da san’atçı da toplumdan koparak kendi insanımızdan uzaklaşmış olur.

. ….”

Karaer Hisarcılar olarak konulan bu kuralların ve görüşlerin arkasında ve uygulayıcısı oldu. Karaer sabrı ve titizliği yalnız saf şiirde değil, Kerem ile Aslı Hikayesinin nesir bölümlerini nazma geçirirken, o hataları hoş karşılanan manzum hikaye sınırlarını aşmış, geleneği, dünün duyguları ile günümüz insanının duygularını, dünün şiiri ile çağdaş şiiri kucaklaştırmıştı.

Aynı titizliği Türk musikisini temelinde yücelten ve anıtlaştıran bestekârlarımızı, şiir diliyle anlattığı “Ses Mimarlarımızdan”da göstermişti. Rahmetle anıyoruz.