Karacaoğlan Geleneği

Abone Ol


Çukurova ve Torosların yetiştirdiği en önde gelen âşık, Karacaoğlan'dır. Karacaoğlan öylesine halka mal olmuştur ki, ondan söz açıldığında nerede doğduğuna, nerelerde yaşadığına ve nerede öldüğüne ilişkin soru sormanıza gerek yoktur. Çünkü yurt içinden ve dışından onlarca yerden Karacaoğlan'a sahip çıkılacaktır. Gerçek olan, onun bütünüyle Torosların çocuğu olduğudur. Dahası, ayağının değdiği her yer, Karacaoğlan'ın doğduğu ve öldüğü yerdir.

Karacaoğlan geleneği adı altında çığrılan türkülerin bir bölümü, başka âşıklarındır. Öte yandan Karacaoğlan türküleri de yazıya geçmediği için, sözlü gelenekte bozulmuş şekilleriyle diğer âşıklara mal edilmiş olabilir.

Toroslarda âşık meclislerinin bir parçasını "bozlak" okumaktır. Bozlakların belli ezgileri vardır. Onlar, Türkmen, Yörük, Varsak ve Avşar hayatından izler taşır.

Karacaoğlan bozlağında "ahey", Dadaloğlu bozlağında "aydos" vardır. Bütün Çukurova âşık meclislerindeki güzelleme okuma bölümünde, Karacaoğlan'ın türkülerini okumak gelenektir. Bu türkülere "yâr türküleri" denir.

Karacaoğlan'ın yaşadığı dönem, Halk edebiyatının Divan edebiyatından geniş ölçüde etkilenmeye başladığı bir dönemdir. Arap ve Fars edebiyatlarının birçok nazım kuralları, bu yıllardan sonra Divan edebiyatı yoluyla Halk edebiyatına girmeye başlamıştır.

Karacaoğlan, bu etkinin dışında kalmıştır. İçinde yaşadığı çevreden aldığı esinleri ve izlenimleri başarılı bir biçimde değerlendirdiğini söyleyebiliriz. Onun şiirlerinde Divan edebiyatının izlerine rastlanmaz. Bunda, dışa kapalı, geleneksel kültüre sıkı sıkıya bağlı bir göçebe yaşamının içinde bulunmasının payı büyüktür.

Bu konuda ortaya çıkan yargı şudur: Karacaoğlan'da çağdaşlarının etkisi pek görülmez; çünkü kendisi, çağının öncüsü durumundadır. Ancak, sözlü gelenekte yaşayan Köroğlu, Kerem ile Aslı gibi halk hikâyeleri, doğal olarak onu etkilemiştir. Kerem'in de aslı, Türkmen'dir. Birkaç küçük örnek verebiliriz:

"Hey ağalar böyle m'olur / Hâli yardan ayrılanın" dizeleriyle  başlayan şiir, hem Karacaoğlan'a, hem de Kerem'e mal edilir. Bu şiir, Azerbaycanlı Âşık Sefer Ali ve Ercişli Emrah'la birlikte, Kerem'in şiirleri arasında da bulunmaktadır.

Karacaoğlan'ın dili, XVII. yüzyıl Anadolu'sunun konuşma dilidir. Yunus'tan üç yüz yıl sonra, bu dilde ne değişmiştir? Dinsel motiflerin etkisiyle yüzde beşlere bile ulaşmayan bir oranda Arapça ve Farsça sözcükler dile girmiştir. Bunların çoğu, söyleniş bakımından Türkçe'ye uyarlanmış, Türkçeleşmiş sözcüklerdir. Yüzde doksan beşi, Türkçe'dir. Halkın günlük yaşamda bu gün de kullandığı dildir. Bu dildeki sözcüklerin kimileri, bu gün de aydınların dilinde bulunmayan sözcüklerdir. Çünkü Karacaoğlan şehir, kasaba çocuğu değil, aşiret halinde yaşayan bir Türkmen çocuğudur. Kullanacağı dilin, kendi çevresinin dili olması doğaldır. Karacaoğlan'ın kullandığı sözcüklerin çoğu yöresel nitelik taşır. Süslemelerden, özentilerden uzaktır; o halkın içinde yaşamıştır, şiirlerini de halk için söylemiştir.

Karacaoğlan, büyük bir olasılıkla Tarsus, Kozan Dağı, Düldül Dağı, Bahçe gibi yerlerde yaşayan Farsak (Varsak) aşiretindendi. Bu aşiret  dağlık yerlerde oturmayı sever, sert, hırçın, isyancı bir aşirettir. Bu özelliklerin oluşturduğu ve "isyan, hırçınlık, üstünlük, kan dökme, yiğitlik" duyguların işlendiği "varsağı"lar, bu aşiretin özünde vardır ki, en güzel varsağı söyleyenlerden biri Karacaoğlan olmuştur.

Karacaoğlan bir tasavvuf şairi değildir; ama az da olsa tasavvuftan etkilendiği söylenebilir.