Sürekli duyuyoruz; kanunlar yetersiz, mevzuatta eksiklik olduğu için işler yürümüyor, karakoldan girenler elini kolunu sallayarak mahkemeden çıkıyor diye…

Mevzuatta, kanunlarda birtakım eksikliklerin olduğu, özellikle kanun ve yönetmeliklerde kullanılan ifadelerin farklı yorumlara yol açabileceği doğrudur. Çok zaman da bunun sıkıntısı yaşanıyor, yaşıyoruz.

Vaktiyle bir okul müdürü anlatmıştı: “Yönetici atama yönetmeliği çıktığında aynı uygulamayı yapalım, farklılık olmasın diye yaklaşık 30 kadar okul müdürü toplandık. Herkes yönetmelikten farklı anlam çıkarmış, tamamen ayrı bir sonuca varmıştı…”

Bu sıkıntı özellikle son zamanlarda çıkan kanunlarda da var, öyle bir ifade kullanılmış ki, herkes farklı bir şey anlıyor, daha da beteri ne anlatmak istediği bilinmiyor.

Kanunların, yönetmeliklerin anlaşılmaz olmasından daha da büyük sorunumuz, kanunlara farklı anlam kazandırma, kanunların açığını arama hastalığımızdır.

Son zamanlarda karşılaştığımız basit bir örnek vereyim.

Bilindiği gibi avukatlar, noterler, bilirkişiler, arabulucular, kamu kuruluşlarına ve diğer bazı kesimlere zorunlu olarak elektronik yolla tebligat yapılıyor.

UETS (Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi Mesaj Merkezi) üzerinden herkese bir adres veriliyor, bir nevi elektronik posta gibi tebligat internet üzerinden gönderiliyor.

Almadım, almıyorum, evde bulunamadı, tebligat yapılamadı sıkıntısı da bu şekilde ortadan kalktı.

7201 Sayılı Tebligat Kanununun 7/a maddesinde, “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır” hükmü yer alıyor.

Kanun gayet açık, tebligatın okunup okunmadığına veya ne zaman okunacağına bakılmaksızın adrese ulaştığı tarihi izleyen beşinci günde yapılmış sayılıyor.

Avukatsınız, kanunun bu açık hükmüne güvenerek temyiz başvurunuzu yapacaksınız. Temyiz başvurusu hukuk mahkemelerinde 2 hafta, yani 14 gün. Elektronik tebligatla yapılmışsa üstüne 5 gün daha ekleniyor, 19 gün diye düşünüyorsunuz.

Gelin görün ki, bazı mahkemeler kedilerine göre bir hukuk uydurmuş. Diyorlar ki, elektronik tebligat adresine ulaştı, muhatabı da açtı okudu ise tebligat yapılmış sayılır. Başka bir ifade ile beşinci günün sonunda değil, ne zaman okumuşsa ben o günü tebligatın başlangıcı sayarım diyor.

Aynı örnekle hareket edersek, bu hukuksuz mantığa göre birinci gün açmışsanız tebligatı en geç 14. gün temyiz başvurunuzu yapmanız lazım. 16. gün yaparsanız temyiz başvurunuzu süre aşımından ret eden mahkemeler var.

Ne hazindir ki, Yargıtay’ın bazı hukuk daireleri de bu hukuksuz mantığı kabul etti ve birçok insan mağdur oldu.

Yasa hükmü açık, sokaktaki vatandaşa sorsanız anlar, doğrusunu anlatır.

Bazı mahkemeler hangi mantıkla, kanunun amacını aşıyor, kişilerin mağduriyetine sebep veriyor, anlamak mümkün değil.

İşi çıkmaza sürüklemekte üstümüze yok…

*****

Yüz siyahlığı!

Neyzen Tevfik bir gün dolaşırken, önüne küçük bir çocuk çıkar. Çocuk gariban bir ayakkabı boyacısıdır. Neyzen’in ayakkabılarını boyamak ister.

Fakat boyanacak ayakkabı yoktur ki Neyzen’in ayağında. Yırtık pırtık, parmakların dışarıya taştığı bir ayakkabı.

Neyzen, bunun farkında olduğundan çocuğa bakmadan yoluna devam eder. Ama çocuk azimlidir, üç-beş kuruşunu almaya niyetlidir Neyzen’in. Ayakkabılar ne kadar eski olursa olsun boyamayı kafasına koymuştur.

Neyzen Tevfik bakar ki çocuktan kurtuluş yok, durur, döner yüzünü çocuğa ve bir anda boylu boyunca yere yatar. Ardından da “Hadi evladım boya bakalım suratımı” der.

Çocuk şaşırır. Defalarca ayakkabı boyamıştır ama yüzünü boyatmak isteyen birine ilk defa rastlamıştır.

Neyzen, “Hadi oğlum, başla boyamaya, al işte bu da parası” diye ısrar edince, boyacı çocuk başlar Neyzen’in suratını boyamaya.

Sonra bir de cila atar, sonunda da kadifeyle parlatır. Operasyon bitmiştir, Neyzen’in yüzü ışıl ışıl olmuştur.

Çocuk mutlu bir şekilde parasını alır, Neyzen Tevfik de yüzünde kuzguni bir parıldamayla arkadaşlarının yanına döner.

Neyzen’in halini gören arkadaşları şaşkınlıkla gülüşüp bağırırlar:

 “Üstat, ne oldu sana böyle? Aydede’ye dönmüşsün. Kim boyadı seni?”

Neyzen Tevfik başından geçenleri anlatır ve olayın sonunu şöyle bağlar:

Arkadaşlar, ben şimdi eve giderim, elime bir kalıp sabun alırım, yüzümü yıkarım ve yüzümün siyahlığını çıkartırım.

Peki, ya hırsızlar?

Ya uğursuzlar?

Ya haksızlık yapanlar?

Garibi gurebayı bedava çalıştıranlar?

Makam mevki için entrika çevirenler?

Onlara ne diyelim?

Onların yüzlerindeki kara nasıl çıkar?

O köftehorların yüz siyahlığını hangi sabun çıkartır?

*****               

TEBESSÜM

Yazı

Temel’in eldivenle yazı yazdığını gören Dursun sorar:

- Niçin eldivenle yazıyorsun, zor olmuyor mu?

- Zorluğuna zor ama el yazımın tanınmasını istemiyorum.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Aklın ve ilmin üç büyük düşmanı vardır; kötülük, bilgisizlik ve tembellik.

Haeckel