Kandıra’da Kültür ve Sanat
“Biz Kandıra’yız” Platformu öncülerinden ve “İçinden Kandıra Geçen Yazılar” kitabını kaleme alan, Kandıra Çerçili Köyü’nden Planlama Uzmanı-Yazar İsmail Sarıca’nın da vurguladığı gibi; “Kışın 250 bin, yazın ise; Bir milyon insanın gezdiği ve yaşadığı bir dünya cennetidir Kandıra… Kandıra marka kent olmalıdır. Bereketli tarım alanları, arkeolojik miraslar, kıyılar, su kaynakları, endemik flora ve fauna zenginliği korunmalı, doğal hayatı ve çevreyi kirleten her tür girişimden vaz geçilmelidir. Kandıra, alternatif özellikleriyle turizm bölgesi ilan edilmelidir. Kandıra’da çok acil olarak; Ziraat, Gıda, Su Ürünleri ve Turizm Fakülteleri açılmalıdır. Kandıranın top yekün kalkınması sağlanmalı ve bunun sürdürülebilir olması gerekir. Kültür ve Turizm, bu atılımların başında gelmelidir. Spor, çevre, kültür ve sanat alanındaki çalışmalar teşvik edilmeli ve mutlaka desteklenmelidir…”
Pek çok şair, yazar, sanatçı ve sevda türkülerine esin kaynağı olan Kandıra; şair Salih Zeki Eyen ve Muzaffer Uyguner, dizeleriyle; Mandıra kenti ve Güneş’in Köyü Kandıra’yı ne de güzel betimlemişler. Kandıra’ya yeniden gelmeniz için, pek çok neden bulunmaktadır… Yolunuz ve bahtınız açık olsun canlar… Şiir sıcaklığında hayatı keşfetmeye, belgelemeye ve yaşama dokunmaya devam…
Kandıralı odun tüccarı Hurşit Beyin oğlu, Kıbrıs Fatihi Prof. Dr. Turan Güneş; Kandıra’da geçen günlerini “Tarih Gibi Bir Zaman” başlığında, şöyle özetliyordu: “Bu yollarda öküz arabalarının gidip geldiği yıllardı. Hallice hanelerde, beylerin, çerçilerin, yumurta ve tavuk toplayıp, Üsküdar pazarına götüren yolcuların, süzek süzek peyniri Kandıra’ya ve Kaşar hanelere taşıyan peynircilerin ahırlarında güçlü atlar bulunurdu. Ortalık, dere tepe ormandı. Tarlalar ormandan azdı ve verimli de sayılmazdı. Halkın geçim kaynağı daha çok ormanlar ve hayvanlardı. Gürgenler, meşeler ve kestaneler, kanatlılar, koyunlar ve keçiler vardı. Odunlar, İstanbul’a götürülmek için, Kandıra’nın sahil köylerinde yüklenirdi. İstanbul türküleri ve şarkıları, daha çok deniz yoluyla gelirdi Kandıra’ya. Çalgılar da İstanbul çalgılarıydı. Ud, keman, kanun, cümbüş, gırnata ve darbuka… Klarnetle artık daldan dala konularak, rastta, hicazda notalarla gezilerek, hangi fazla girilir yola bilinemez. Kış gecelerinde gençlerin toplaşıp keten helvası yaptıklarına, herhangi bir eve de tanık olunurdu. Bu tarih çok mu uzaktadır? Değil…”
Kandıralı, çok değerli şair ve yazar Muzaffer Uyguner’in; “Bir Pınar Kandıra Dağlarında” adlı şiirden şu dizeleri okuyalım, yeniden…
“Unutulmuş bir pınarım ben
Kandıra dağlarında fışkırmış
Öyle yolcular gelip geçmiştir ki;
Hepsi bir taşımı kırmış.
…………..
Kandıra dağlarında türküler söyleyen
Unutulmuş bir pınarım
Senelerdir söylerim ama
Duyulmaz şarkılarım…”
Ve “Ayrılış Şiiri”nde Uyguner, şöyle seslenmekte:
“Allaha ısmarladık Kandıra, doğduğum şehir
Yeşillikler ortasında kurulmuş, sessizce yatan
İşte yine geldi ayrılık saati
Senin ve benim bilmediğim şehirlere gideceğim
O kadar büyük ve güzel ki Vatan…”
Son…