2004 yılında “AB’ye tam üye olacağız, herkes elini kolunu sallayarak Avrupa’yı dolaşacak” diye Ankara’da gün ortasında havai fişekle kutlama yapıldı.
Gelinin son noktada, Avrupa’ya vize ile bile gidemiyoruz.
Eskiden yeşil pasaportu olanlar ellerini kollarını sallayarak istedikleri ülkeyi gezebiliyordu. Şimdi yeşil pasaportu olanlar da inceleme altında, ne yazık ki yeşil pasaportu olanların bir kısmı sınır kapısından geri çevriliyor.
Schengen olarak bilinen Avrupa Birliği ülkelerine gitmek için alınan vizeyi almak şeyhin uçmasından daha da zor hale geldi!
Vize almak değil, vize randevusu için aylarca sıra bekleniyor. Vize randevusu alabildiniz, başvuru yaptınız, görüşmeye gittiniz, cevap için de aylarca bekleniyor.
Vize başvurunuz ret edildi, itiraz hakkınız da yok. En son Almanya; Çin, Fas ve Türkiye’den yapılan vize başvuruları ret edilirse itiraz hakkı verilmeyeceğini duyurdu.
Türkiye’nin uçtuğuna inananlar, “Aman gitmeyin ne olacak?” havasındalar.
Sanatçı konser için vize başvurusunda bulunuyor, vize alamıyor.
İşadamı ticaret için başvuruyor, geri çevriliyor.
Bilim adamı toplantı için vize istiyor, alamıyor.
Damat, kendi düğünü için vize alamadı, ötesi var mı?
Türkiye bu hale düşürüldü, biz hâlâ onu bunu suçluyoruz, dış güçler masalına sarılıyoruz.
Doğrudur, yabancılar bizi sevmez, biz de onları hiç sevmeyiz…
Hâlâ daha elin gâvuru diyoruz…
Ancak şunu niçin düşünmeyiz hiç?
Almanya, düne kadar büyük çoğunluğa sorunsuz vize veriyordu; en azından yeşil pasaportlular, işadamları, sanatçılar, bilim adamları, öğrenciler gidebiliyordu.
Şimdi ne değişti de vize vermiyor?
Türkiye’de sınır kapıları elek haline döndürüldüğü, kimin girip çıktığı belli olmadığı için olabilir mi?
Türkiye’de en az 13 milyon yabancı, kayıtsız şartsız elini kolunu sallayarak dolaştığından olabilir mi?
Kaç yabancıya hiçbir araştırma yapılmadan, üç beş oy uğruna veya birkaç bin dolar için vatandaşlık verildiğini biliyor muyuz?
Ülkemizde artık Türkler bile güvende değil; kim oldukları, kime çalıştıkları bilinmeyen yabancılar at koşturuyor…
Elin oğlu, kendi vatandaşına üvey evlat muamelesi yapmıyor…
Ne yazık ki Türkleri de Suriyeli, Pakistanlı, Afganistanlı ile aynı kefeye koyuyor.
Türkiye uçuyor hikayeleri ile oyalanırken, Edirne’den öteye geçemez hale geldik.
Gerçeklere bu kadar gözümüzü kapatırsak, Allah korusun yakında sokağa çıkamaz hale de gelebiliriz…*****
Yanlış nota ile doğru müzik çalamazsınız
Ignacy Jan Paderewski…
Bu adam kim biliyor musunuz?
Bir zamanlar Polonya’nın en ünlü piyanisti ve bestecisiydi. Hem de Chopin’i en iyi yorumlayanlardan biri... Sonra diplomat oldu. Dahası siyasete girdi ve Polonya’nın başbakanlığına seçildi.
Bir gün başbakan olarak Fransa gezisi sırasında Paris Üniversitesi müzik bölümünde okuyan bir genç yanına gelip sorar:
- Siz o ünlü piyanist Jan Paderewski değil misiniz?
Paderewski, “Evet o benim” diye cevapladı.
- Fakat şimdi?
- Şimdi Polonya’nın başbakanıyım işte…
Genç, “Yaa öyle mi, ne büyük bir düşüş” diyerek, kinayeli bir cevap verir.
Paderewski gencin bu sözünü hayatı boyunca kendine dert eder. Bir gün halka konuşurken şunları söyler:
“Piyanonun tuşlarına hükmetmek devlete hükmetmekten zormuş meğer! Başbakan iken ırmak geçmeyen yere köprü vaat edersiniz, herkes inanır. Halkı kandırarak devlete hükmedebilirsiniz, ama 7 oktavlı bir piyanoda, fa sesine basıp do diye yutturamazsınız.
Notalar sizi gerçeğe, yalnızca gerçeğe, matematiksel ölçüye, tartıya, armoniye, melodiye doğru sesi vermek için doğru tuşa basmaya mecbur eder. Müzik sizi yalandan, sahtelikten kurtarır. Yani siyasetin işleyişi yalan üzerine müziğin işleyişi doğru nota üzerine kuruludur...
Yanlış nota ile doğru müzik çalamazsınız ama güzel yalan ve vaatlerle iyi bir siyasetçi olabilirsiniz…”
(Alıntıdır)
*****
TEBESSÜM
Şeker
Beş bacanak hep beraber altıncı bacanağın evine misafirliğe giderler.
Evin hanımı eşini bir kenara çeker:
- Evde hiç şeker yok. Ne yapacağız?
Eşi büyük bir soğukkanlılıkla cevap verir:
- Hiç endişelenme. Çayı hazırla. Gerisini bana bırak.
Çay hazırlanır. Ev sahibi bacanak şöyle der:
- Bacanaklar, bardaklardan biri şekersiz. Kime çıkarsa haftaya bizi yemeğe davet edecek.
Herkes çayını yudumlarken “Oo ne güzel çaymış” diye içer.
Hatta bacanaklardan biri bununla da yetinmez; “Benimki çok şekerli olmuş. Sana zahmet hele şuna biraz çay dök, gırtlağıma şeker yapıştı” der.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Kendi kusurunuzun hamalıyken, başkalarının kusurunu kınamayın.
Sadi Şirazi