İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş için 25 Mayıs'ta "istifa etmeli" demiştim bu köşede. Siyasi rakipleri dışında hiç kimse istifadan söz etmezken... Gerekçemi de, tartışmalı konuların su götürmez olduğunu ve bu saatten sonra partinin yıpranacağını belirterek açıklamıştım. Topbaş'ı hedefe koyan CHP'liler veya AK Parti destekçisi gözüken bazı kalemşörlerin yazdıklarının dışında sebeplerdi benimkiler. Topbaş istifa etmiş olsaydı, hem yargının eli rahatlayacaktı, hem de Türkiye'deki tüm AK Partili belediye başkanları, bu tavrı kendilerine ölçü alacaktı.

Başbakan Binali Yıldırım'ın 2 hafta önce şu sözlerle hitap ettiği belediye başkanları: "BİMER'e gelen başvurular üzerinden parti ayırd etmeden belediyeler için bir araştırma yaptırdım. Vatandaşın yüzde 73'ü belediyelerden şikayetçi." Yani, yerel yönetimlerde sorunlar var ve "halkın hizmetkarlığı"nın yerini "kibir abideliği"nin aldığının AK Parti'yi yönetenler de farkında... Hepsi değil elbette, halkın yüzde 73'ünün şikayetçi olduğu belediye başkanları için geçerli bu.

* * *

16 Nisan akşamı. İstanbul'da tüm sandıklar açılmış ve Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk göz ağrısı hatta "göz bebeği" İstanbul'da "hayır" öne geçmiş. Fark küçük de olsa, Erdoğan için kabul edilmesi zor bir sonuçtu. Daha sonraki konuşmalarında "İstanbul giderse kaybederiz" diyerek, hâlâ referandum sonucunu kabullenemediğini de belli etti zaten Cumhurbaşkanı.

Erdoğan Kısıklı'daki konutunda İstanbul'un "düşmesi"nin üzüntüsünü yaşarken, İBB Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İl Başkanı Selim Temurci ile birlikte Kağıthane'deki İl Başkanlığı binasının önünde toplananlara hitap etmeye hazırlanıyordu. Selim Temurci kalabalığı daha yeni selamlamışken Kısıklı'dan gelen talimat ikisine de ulaştırıldı. Mikrofonu Temurci'nin elinden alıp konuşma yapmaya hazırlanan Topbaş ve Temurci, anında mikrofonu bırakıp otobüsün üzerinden indi ve apar topar Kısıklı'nın yolunu tuttu. Topbaş'ın ve Temurci'nin orada verilen mesajı aldığı zannıyla "istifa etmeli" çağrısını yapmıştım. Demek ki, mesajı doğru okuyamamış olacak ki, Topbaş olayı zamana bırakmayı tercih etti. Ardından yeniden atağa geçmeye çalıştı ama o da tutmadı. Çılgın projesi olarak lanse ettiği Boğaz'ın altından geçecek yürüyüş yolu "verimli" bulunmadı... Başka birçok kararı da alt kadrolardan döndü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir yıl içerisinde İstanbul'la ilgili yaptığı konuşmalarda,  hep sitem ve tepki vardı. Boğaz'ın siluetini bozan, imara aykırı yapılan rezidanslar ve diğer yapılarla ile ilgili tarihi talimat verip "Bu tip yapılara kesinlikle izin vermeyin, acımayın. Görüntüyü bozan yapıları yıkın" dedi. Ama Reina ve Galatasaray Adası'ndaki "kaçak" mekanların dışında bir tek binaya dokunulmadı... 

* * *

Yılların "Kadir abi"si, belediye içinde bile bypass edilmesini sindiremeyince, "vuruşmayı" tercih ederek son hamlesini yaptı. İBB Meclisi'nde kabul edilen 5 "kıytırık" imar düzenlemesini veto etti. "Kıytırık" diyorum, toplamı bir gökdelen bile etmiyor çünkü. Topbaş, ne damadının ortağı olduğu Koru Florya projesinde kullanmıştı bu hakkı, ne de Cumhurbaşkanı'nın "ucube" dediği Zeytinburnu'ndaki 16/9 kulelerinde. İstanbul'un siluetine onlarca gökdelen hançer saplanırken susan, Boğaz'ın iki yakasına "rekreasyon" adıyla apartmanlar kondurulurken sessiz kalan Topbaş, 5 imar düzenlemesini "Bir gün bu meclis de yargılanır" postasını koyarak iade etti.

Pokerci tabiriyle Kadir abi "5 kat artırdım" dedi, meclis üyeleri de "rest" çekti. Teşbihte hata olmaz ama bu durum şu manzarayı doğurdu:

"Mahallenin koskoca Kadir Abi'sini, mahallenin kopilleri toplanıp yere yıktı ve bir güzel patakladı..."

Cumhurbaşkanı ABD'de olduğu, uçaktan iner inmez MGK toplantısına geçeceği için AK Parti Genel Başkan Vekili ve Başbakan Binali Yıldırım'la görüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Kısıklı'da 16 Nisan akşamı yaktığı ışığın renginin değişmiş olabileceğini düşünerek. "İstifa" bahsini açınca, ışığın "yeşil" yandığını açıkça söyledi Yıldırım.

Zaten Başbakan Yıldırım'ın, aynı gün kendisine Kadir Topbaş'ın istifasını soranlara "Bugün içerisinde Kadir bey açıklama yapacak" diyerek istifayı yalanlamaması durumu yeterince açık bir şekilde ortaya koymuştu.

Böyle olmamalıydı, bu kadar gecikip yara kurtlanmamalıydı. Ama Kadir Topbaş böylesini tercih etti...

* * *

Açıklaması "şık" değildi. "Küskünlüğüm yok" derken, "İnsan herşeyi affeder ama adam yerine konulmamayı affetmez" dedi. "Buradan muhalefete ekmek çıkmaz" derken, ardı sıra kurduğu iki cümlede "Çocuğumuzu hırsız gibi sevdik", "Evimize hırsız gibi girdik" diyerek bir fırın ekmek çıkardı... 

Çok çalıştığını, üst üste 3 seçim kazandığını söyledi. Ama İstanbul'u bir türlü İETT'si, İSKİ'si, İGDAŞ'ıyla "bütün şehir" yapamadığını görmezden geldi. Beldeyken mahalle olan bölgelerin hâlâ "mücavir alan" kalmasının suçlusunun kim olduğunu açıklayamadı. 

Kısaca; Kadir Topbaş'ın "köklü bir esnaf ailenin ferdi" olarak Beyoğlu'nda başlayan belediye başkanlığı, İstanbul'un zirvesindeyken "nahoş" bir şekilde son buldu.

Şimdi, Emine Erdoğan'la olan akrabalığı da öne sürülerek Göksel Gümüşdağ'ın başkanlığı iddialı bir şekilde gündeme getiriliyor. İyi yönetilemeyen ve sık sık krizlerin yaşandığı futbolun patronluğuna daha yakın duruyor ama Gümüşdağ.
Ali Müfit Gürtuna tecrübesini yaşamış Recep Tayyip Erdoğan'ın, "düşük profilli başkan" modelini uygulaması daha yakın ihtimal. İstanbullunun Başakşehir Kulübü Başkanı ve Kulüpler Birliği Başkanı olarak görmeye alıştığı Gümüşdağ, 2019'da yüzde 49.5'i yüzde 50+1'e çıkarabilecek bir isim de değil ayrıca. 

İBB Meclisi'ni yakından tanıyan ve partinin Meclis grubuna hakim olan Meclis 1. Başkan Vekili Ahmet Selamet, sık sık "vekil" olarak oturduğu koltuğun 2019'a kadar emanetçisi olursa ben hiç şaşırmam... Sonucu 10 gün içerisinde göreceğiz. 
Son söz: Erdoğan'la geçmiş hukukundan dolayı yaptığı hatalara tolerans gösterileceğini düşünenler Kadir Abi'nin durumundan ibret alsın... Özellikle herkese tepeden bakan belediye başkanları...