Kader mi?

Abone Ol

Niçin enkaz altında kaldığımızı deprem sonrası yapılan atama ile bir kez daha öğrenmiş olduk.

Karabük Üniversitesi Safranbolu Başak Cengiz Mimarlık Fakültesi Dekanlığına, ilahiyat mezunu Prof. Dr. Muhittin Kapanşahin atandı.

İlahiyatçının dekan olduğu mimarlık fakültesinin nasıl eğitim vereceğini varın siz düşünün…

Daha da hazin tarafı Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat’ın, “Hocamız daha fazla yıpranmasın diye istifasını istedim. Kendisi de kabul etti” demiş olması.

Mimarlık fakültesinde eğitimin sekteye uğramış çok önemli değil ama hocanın yıpranıp zarar görmesi çok vahim olur!

Garabetten öte felâket bir durum var, eğitim bitmiş ama Rektör bey, hoca yıpranmasın derdinde…

Sadece bu kadar olsa yine iyi…

Türkiye arama kurtarma ve yardım çalışmalarında AFAD’a umut bağladı. Hatta AFAD dışında yardım çalışmasına katılmak isteyen veya destek verenlere neredeyse düşman gözüyle bakılıyor.

AHBAP örneğinde olduğu gibi…

AFAD nasıl yönetiliyor? AFAD’ın başında işin ehli olanlar mı var?

AFAD Başkanı Yunus Sezer, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunu, birçok ilçede kaymakamlık yaptı. Eski Kırıkkale Valisi. Acil yardım ve kurtarma konusundaki eğitimi ve tecrübesi var mı, bilinmiyor.

Başkan Yardımcısı Hamza Taşdelen, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi mezunu. TÜRKSAT A.Ş.’de uzman olarak göreve başladı. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdür Yardımcılığından sonra AFAD’a Başkan Yardımcısı atandı.

Diğer Başkan Yardımcısı Uğur Sezer da kaymakamlıktan gelme.

Afetlere Müdahale Genel Müdürü ise İsmail Palakoğlu… Uzun yıllar Diyanet ve Diyanet Vakfında çalıştıktan sonra bu hayati göreve atandı.

İki haftadır depremle boğuşuyoruz. Afetlere Müdahale Genel Müdürü İsmail Palakoğlu’nu gören veya herhangi bir çalışmasına şahit olan var mı?

AFAD Başkan ve yardımcılarını gören, duyan var mı?

Sadece üst yönetim mi? Taşrada durum çok daha vahim!

AFAD il müdürleri arasında imamlar, radyoloji teknisyeni, anestezi teknisyeni, öğretmen dahil ne ararsanız var. Sadece işin uzmanı yok.

AFAD’daki görevlendirmeler çok eleştiri alınca, internet sitesinde başkan ve bir başkan yardımcısı dışındaki kişilerin özgeçmişi kaldırıldı.

Gizleyerek tepkileri azaltabilirsiniz belki ama sorunu çözemezsiniz.

Sürekli kader deniliyor ya…

Doğrudur, bir bakıma kader sayılır!

Adam kayırmanın, liyakatsizliğin, beceriksizliğin, çapsızlığın doğurduğu kaderdir.

Kendi kaderimizi, daha doğru ifade ile kendi felâketimizi kendimiz belirliyoruz.

*****

Bir kurtarma hikayesi

27 Aralık 1939’da Erzincan’da 7,9 büyüklüğünde bir deprem olur. Depremde 40 bine yakın insan hayatını kaybetti, şehir tamamen yıkıldı.

Bir tek istasyon binası ile tek katlı olarak yaptırılan hapishane binası sağlam kaldı.

Bu sağlam kalan hapishanedekiler; adam öldürme, adam yaralama, gasp, eşkıyalık, hırsızlık, kaçakçılık gibi suçları olan mahkûmlardı.

Depremde, Doğu Anadolu’nun kış şartlarında halk toprak altında kalmıştı. Şehrin çevre illerle irtibatı kesilmiş, şehir halkı nerede ise topyekûn ölüme mahkûm olmuştu.

Dönemin Erzincan Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal, (Eski siyasetçi ve bakan, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın öz amcası) mahkûmları toplar ve onlara şöyle seslenir:

- Sizi şimdi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bırakacağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak bir şartım var; hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışacaksınız. İşiniz bitince cezaevine döneceksiniz.

Mahkûmlar her sabah hapishaneden çıkıp şehre dağılırlar. Akşama kadar, bazen sabahlara kadar yaralı veya ölüleri toprak altından çıkarmak için canhıraş uğraşırlar. Yorgunluktan yığılıp kalana kadar çalışır, sadece dinlenmek için hapishaneye dönerler.

Deprem bölgesine özel bir trenle hareket eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de bu özverili çalışmaya tanık olmuştur. Erzincan yakınlarında tren istasyonu üzerindeki bir köyde bir mahkûm İnönü’yü getiren trene binmek ister. Muhafızlar ile mahkûm arasında itiş kakış olur.
Çıkan kargaşa sebebiyle İnönü olay yerine gelir.

Mahkûm, İnönü’ye yaklaşarak şöyle der:

- Efendim, ben Savcı Bey’e kaçmama sözü verdim. Erzincan’a dönüp, kurtarma çalışmalarına katılmak istiyorum. Beni de trene alın.

İnönü olaydan etkilenir ve mahkûmu trene alır.

Erzincan hapishanesinin mahkûmları bu depremde binlerce insanı kurtarmışlardır.

Bu kurtarma faaliyetleri sonunda savcı hapishanede yaptığı sayımda hiçbir firara rastlamaz. Bütün mahkûmlar gelip teslim olmuşlardır.

Erzincan Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal, Cumhurbaşkanı İnönü’ye, Meclis Başkanına ve devrin başbakanına durumu bir telgrafla bildirerek bu mahkûmlar için af çıkarılmasını teklif eder.

Gerçekten de 26 Nisan 1940’ta özel af kanunu Resmi Gazetede yayımlanır ve yürürlüğe girer. Erzincan hapishanesindeki mevcut 241 mahkûm evlerine döner.
 

*****

TEBESSÜM

Kaynana

Temel üstü başı hırpalanmış şekilde kahveye girer. “Ne oldu Temel?” diye sorarlar.

Temel:

- Kaynanamı gömdük.

- İyi de bu halin ne?

- Biraz direndi de…

 *****

GÜNÜN SÖZÜ

Ey insan! Kadere az bahane bul, buğday ektin de arpa mı biçtin?

Fuzuli