Bilim kurgu filmlerinde robotlar Dünya’yı ele geçirirler; insanlar da bin bir zorlukla geri almaya çalışırdı. O savaş çoktan başladı farkında mısınız? Sadece karşımıza çıkmayan, ayakları, elleri olmayan robotlar-makineler tarafından ele geçirildiğimiz için farkında değiliz esaretimizin.

Milyonlarca insana ulaşan sosyal medya uygulamaları, arama motorları yazdığınız her harfi, aradığınız her cümleyi devasa algoritmalarının içinde yorumlayarak kaydediyor. Her gün bakmadan duramadığınız sosyal medya uygulamaları fotoğraflarınıza, arkadaşlarınıza, beğenilerinize ilgi duyduğunuz alanlara erişip düşünme sistematiğinizi manipüle edebiliyor.

Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. İnsanların algılarıyla oynamak  çok kolaylaştı. Durmadan yalan yanlış bilgi bombardımanlarıyla karşılaşıyoruz. Eskiden milyonlarca insanla yapılan anketlerle ulaşılan sonuçlara artık bilgisayarlar bütün kullanıcıların tepkisini izleyerek yapıyor. Yapmakla kalmıyor istediğiniz doğrultuda neler yapılması gerektiğini de söylüyor.

Bir ülke başka bir ülkenin seçimlerine bu şekilde müdahil olabiliyor. Bilgi var, yetişmiş ekip var, algı yaratacak ve yayacak sistemleri insanlar zaten kendileri yüklüyor telefonlarına. Psikologların, sosyologların yardımıyla dizayn edilip yayılan sözler, görüntüler, fotoğraflar bir anda kaplıyor her yeri.

Sizlerin seve seve kullandığı uygulamalar sizi izleyerek profiller yaratıyor. Ne zaman neye kızacağınızı, neye güleceğinizi, sizi neyin duygulandıracağını biliyorlar artık. Hakkınızda topladıkları bu devasa bilgiyi parasını ödeyen herkese satıyorlar. Satın alan; size ürün satmaya çalışan bir firma da oluyor, ülkenizde yapılan seçimlerde kendine yakın adayları kazandırmaya çalışan rakip ülkeler de.

Bambaşka bir bakış açısıyla; henüz internet salgınının başlamadığı zamanlarda defterime şöyle bir not düşmüştüm; ‘’insan programlanabilen bir canlıdır.’’  İçinde yaşadığı sosyal ortama bağlı olarak bir ülkeden, bir inanıştan, bir insandan ya da aileden nefret etmesi çocuklara öğretilebiliyor. Melek olarak gördüğümüz çocuklarımız bir gün katil olabiliyor. Günümüzde bu programlamayı  hepimiz ekranlara bakarken çok daha kolay yapıyorlar artık. Onların istediği görüntüler düşüyor önümüze. İstedikleri sloganları binlerce kere okuyoruz.

Facebook uygulamasının kullanıcı sayısı 2,7 milyar insana ulaşmış. Facebook; İngiltere’de seçim manipülasyonu ile yargılandı. 2,7 milyar insanın verisini elinde bulunduran bir firma sizce neleri belirler, hangi eğilimleri tespit edip değiştirebilir? Emin olun bizim hayal edemeyeceğimiz kadar çok olasılık var.

 O sosyal medya uygulamaları farklı türde bir ‘’röntgenciliği’’ çoktan insanların benliklerine aşıladı. Sadece makineler, bilgisayarlar değil; listenizde olan insanlar da izliyor artık sizi. Hatta olmayanlar da. Bazıları yanlışlıkla bir tuşa dokunduğu için yakalanıyor.

Birçok ülkede bu durumla ilgili karşı çıkışlar çoktan başladı. Birileri gelecekte karşımıza çıkacak tehlikeleri fark ettiler ve bu tehlikeleri engellemek için çalışmaya başladılar. İnsanlar dijital verilerin korunması, işlenmesi, satılmasıyla ilgili bir denetim mekanizması istiyor. Tehlike sandığımızdan çok daha büyük.

Eğer biran önce bir şeyler yapılmazsa Nasrettin Hoca’nın söylediği; ‘’parayı veren düdüğü çalar’’ sözü gerçekleşecek ve parası olan birileri biz insanların aklına girerek istedikleri amaçlara ulaşacak. Sanırım bu saldırgan tutum devletlerle de sınırlı kalmayacak. Çok uluslu, devasa zenginliğe sahip şirketler de hem kendi ülkelerinde hem de diğer ülkelerde manipülasyona başlayacak.

Her teknoloji beraberinde sorunlarını da getiriyor. İnternet büyük bilgi birikimlerinin kapısını açmış olsa da yalan haberlerin, yalan kurguların gerçek haberlerden altı kat hızlı yayıldığını biliyoruz. Bunca yalanın içinden doğruyu bulmak da zorlaşıyor gün geçtikce.

Kısacası gözleri üstümüzde. Nasıl davrandığımızı izliyorlar, neleri sevdiğimizi, neleri paylaştığımızı. Artık hepimiz bu yaşamın içinde küçücük dijital rakamlara çoktan dönüştük.