Türkiye’de dijitalleşme sürecine ilişkin sorularını yanıtlayan Cem, devletin dijital dönüşümle ilgili sorumluluklarının çok yönlü olduğunun altını çizerek, “Asgari ücreti 300 dolar civarında tutarak yabancı yatırımcıyı çekmek artık mümkün değil. İhraç mallarının maliyetini düşürmenin yolu da asgari ücreti düşük tutmaktan geçmiyor” dedi.

Aynı zamanda, tüm gelirlerini Darüşşafaka’ya bağışladığı “Endüstri 4.0 'dan Toplum 5.0'a Dijital Dönüşüm” kitabının yazarı olan Hayri Cem, bu süreçte özel sektörün de araştırma-geliştirme (Ar-Ge) çalışmaları yaparak, kendi üretim süreçlerini hızla dijitalleştirmeleri gerektiğini vurguladı ve son yıllarda iş dünyası ile üniversitelerin iş birliğinin “çok zayıfladığına” dikkat çekti.

Dijital dönüşüm sürecinde, üretim açısından “Endüstri 4.0” ve sosyolojik açıdan “Toplum 5.0” döneminin yaşandığına dikkat çeken Hayri Cem, “Aslında Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 aynı zaman dönemidir” dedi.

“TOPLUM 5.0 KAVRAMI PEK ÇOK KİŞİ İÇİN PEK BİR ŞEY İFADE ETMİYOR”

Toplum 5.0 kavramının birçok kişi için bir anlam ifade etmediğini belirten Cem, “Biri endüstri tarihini buharlı makinelerin icat edildiği tarihten diğeri ise toplumsal yaşamı ‘ilkel komünal’ topluluklardan başlatıyor. Genellikle yaşadığımız dönemin tanımı yanlış yapılıyor. ‘Endüstri 4.0 nedir’ diye sorduğumuzda, genellikle; ‘teknolojik devrim, bilgi çağı, bilgisayar çağı, internet çağı’ gibi yanıtlar alıyoruz. Oysa bu yanıtlar Endüstri 4.0’ın değil, bir önceki dönemin karakteristik özellikleridir. Endüstri 3.0’ın 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başladığı ve 2011’de sona erdiği ve Endüstri 4.0’ın başladığı kabul ediliyor. Toplum 5.0 kavramı ise pek çok kişi için pek bir şey ifade etmiyor.”

“Endüstri 4.0” kavramını “tamamen bir siber devrim” diye tanımlayan Hayri Cem, “Üç sanayi devrimi boyunca ürettiğimiz tüm fiziksel sistemlerin önce ‘akıllı’ sonra da ‘zeki’ hale dönüşmesidir. Endüstri 4. 0 sürecinin temel felsefesi; insan faktöründen tümüyle arındırılmış, bütünüyle otonom ve mükemmelleştirilmiş endüstriyel süreçlere dayalı bir üretim sisteminin inşa edilmesidir” dedi.

Endüstride başlayan akımın zamanla tarım ve hizmetler sektörlerine de sıçradığına işaret eden Hayri Cem, endüstride emeğin yerine akıllı ve zeki makineleri koymak olanaklıyken, diğer sektörlerde insan faktörünü tamamen yok saymanın “olanaksız” olduğuna dikkat çekti ve tüm sektörlerde yaşanan hızlı değişimin toplumsal yaşama da yansıdığının altını çizdi.

“KOMÜNİST MANİFESTO’NUN GÜNÜMÜZE UYARLANMIŞ HALİ İZLENİMİNİ YARATTI”

Cem DHA'ya yaptığı açıklamanın devamında, “Bu yeni felsefenin Japonya İşinsanları Konfederasyonu (Keizai Dantai Rengōkai - Keidanren) tarafından oluşturulmuş olması oldukça ilginçtir. Bu kurumun hazırladığı deklarasyonu ilk okuduğumda bende, Komünist Manifesto’nun günümüze uyarlanmış hali izlenimini yarattı” diye konuştu.

Üretim alanında başlayan dijital dönüşümün, eşzamanlı olarak toplumsal yaşamı da etkilediğini ve kullandığımız tüm cihazların “akıllı” hale geldiğini anımsatan Hayri Cem, “Sadece telefonlarımız, saatlerimiz, TV setlerimiz, buzdolaplarımız değil evlerimiz ve kentlerimiz akıllı hale geliyor. Giderek, kullandığımız tüm cihazlar akıllı hale gelecekler. Öncelikle bunları kullanabilmek için bu dönüşüme ayak uydurmamız gerekiyor” diye uyardı.

WEF: 2018-2022 DÖNEMİNDE DÜNYADA 133 MİLYON YENİ İŞ OLANAĞI DOĞACAK

Her Endüstri devriminin bir önceki dönemin pek çok mesleğini ortadan kaldırdığını, ancak yerine yeni mesleklerin orta çıktığını anlatan Cem, “Ancak, her yeni doğan meslekle birlikte emek daha kalifiye ve eğitimli hale geldi” dedi ve ekledi:

“Bu sanayi devrimi; Algoritma Teknisyenliği, Etkileşimli Arayüz Tasarımcılığı, Evrensel Hizmet Danışmanlığı, Dijital Süreç Mühendisliği, Endüstriyel Veri Bilimciliği, Robot Koordinatörlüğü, IT/IoT Çözüm Mimarlığı, Bulut Hesaplama Uzmanlığı, Veri Güvenliği Uzmanlığı, 3-D Yazıcı Mühendisliği, Giyilebilir Teknoloji Tasarımcılığı, İş Terapistliği gibi yeni meslekleri ortaya çıkaracaktır. Dijital dönüşüme iki ana nedenden dolayı ayak uydurmalıyız: 1) Çevremizi saran akıllı ve zeki cihazları kullanabilmek için. 2) Kendimize iş bulabilmek için.”


“ARTIK GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN UCUZ İŞGÜCÜ GELİŞMİŞ ÜLKELERİ CEZBETMİYOR”

Gelişmekte olan ülkelerin endüstriyel devrimleri yakalayabilmek için önceki endüstri devrimlerinin geçirdiği aşamaları yaşamak zorunda kaldıklarını ve bu nedenle gelişmiş ülkelerin “işgücü pazarı” haline geldiklerini vurgulayan Cem, “Endüstri 4.0 gelişmekte olan ülkelere bir şans tanıyor; bu devrimin temeli yazılım, çipler ve sensörlerden oluşuyor. Vatandaşlarını ve gençlerini bu yönde eğiten ve üretim sistemlerini dijitalleştiren ülkeler ayakta kalacak, bu sürece uyum sağlayamayan ülkeler ise açlığa ve sefalete mahkûm olacaklardır” diye uyardı.

Artık gelişmekte olan ülkelerin ucuz işgücünün gelişmiş ülkeleri cezbetmediğini vurgulayan cem, “Çünkü, yeni üretim sistemleri eğitimli ve nitelikli emeğe ihtiyaç duyuyor. Bu gelişmenin farkına varıp, kendini değiştiren ülkelerin başında Çin ve Kore gibi Uzakdoğu ülkeleri gelmektedir. Bu ülkeler artık Batı’nın ucuz işgücü depoları olmaktan çıkıp, teknoloji ihraç eden ülkeler durumuna geldiler” dedi.

“EĞİTİM POLİTİKALARI DEĞİŞİR, ÜRETİM DİJİTALLEŞİRSE TÜRKİYE SON VAGONA YETİŞEBİLİR”

Dijital dönüşüm eğitimden başladığını söyleyen Cem, "Türkiye’de henüz bu konuda harekete geçmiş değil. Mevcut eğitim politikaları bir önceki dönemin politikalarıdır. İlkokuldan itibaren yazılım dersleri başlatılmalı, yazılımın temeli olan matematik ders saatleri artırılmalıdır. Orta okul ve lise öğrencileri yapay zekayı kullanarak araç gereç üretebilir hale getirilmeli, yeni çağın donanımları olan sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, karma gerçeklik aletlerini, 3D, 4D, 5D yazıcılarını, drone ve insansız kara, hava ve deniz araçlarını kullanabilmelidirler” ifadelerini kullandı.

Üniversite eğitiminde öğrencilere ağırlıklı olarak Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0’ın koşullarını geliştirecek bilgiler ve deneyimler kazandırılması gerektiğini de vurgulayan Cem, “Bu aşamada sanayi başta olmak üzere hizmet sektörü ve tarım sektörünün üniversitelerle iş birliği son derece önemli olacaktır. Eğitimde bu adımlar atılırken bir yandan da üretimdeki tüm sektörlerin dijital üretim sistemine adaptasyonu sağlanmalı ve toplum bu konuda eğitilmelidir” çağrısı yaptı.

“ASGARİ ÜCRETİ 300 DOLARDA TUTARAK YABANCI YATIRIMCIYI ÇEKMEK MÜMKÜN DEĞİL”

Türkiye’de işçi ücretlerinin “oldukça düşük” olduğuna dikkat çeken Cem, “Asgari ücreti 300 dolar civarında tutarak yabancı yatırımcıyı çekmek artık mümkün değildir. İhraç mallarının maliyetini düşürmenin yolu da asgari ücreti düşük tutmaktan geçmiyor” diye uyardı.

Dijital tarım politikalarının da geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Cem, “Eskiden traktörün tarım için önemi neyse şimdi tarımda drone kullanmanın önemi odur. Ancak pahalı tohum ve gübre sorununa çözüm bulmadan tarımda dijitalleşmeyi sağlayamayız. Diğer sektörlerde de devlet üretimin dijitalleşmesini teşvik etmelidir. Örneğin, ar-ge harcamaları vergiden düşülebilmelidir. Üretim süreçlerini dijitalleştirmeye başlayan şirketlere vergi avantajları ve kolaylıklar sağlanabilir” diye önerdi.

İŞ DÜNYASININ AKADEMİK ÇALIŞMALARA SPONSOR OLMASI DÖNÜŞÜMÜ OLUMLU ETKİLER

Cem, “Son yıllarda iş dünyası ile üniversitelerin iş birliği çok zayıfladı. Bu iş birliği sonucunda üniversiteler öğrencilerini iş dünyasının ihtiyacı olan niteliklerde eğitebilirler. İş dünyasının akademik çalışmalara sponsor olmaları da dönüşümü çok olumlu yönde etkileyecektir” dedi.

Devletin interneti ve mobil iletişimi gelişmiş ülkeler düzeyine çıkartması, sosyal medya kullanımlarına müdahale etmemesi gerektiğini de vurgulayan Cem, “Bunun yanı sıra, yurttaşlar kullandıkları kamu hizmetlerinin dijitalleşmesini ve teknoloji yoğun hale getirilmesini talep edebilirler; çünkü bu dijitalleşme yaşam konforunu da artıracaktır” dedi.

Vatandaşların kamu ile olan işlerini dijital ortamda nasıl halledecekleri konusunda eğitim verilmesi gerektiğine de dikkat çeken Cem, “Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0’ın olmazsa olmazları arasında yer alan önemli faktörlerden biri internettir. Ülkemizdeki internet alt yapısı oldukça zayıftır. Hanelerde kullanılan en yüksek internet hızı 100 mbps’dir. Oysa Avrupa Birliği ülkeleri bu hızı 2 GB’a çıkarttılar bile. Treni yakalamak istiyorsak internet hizmetlerini öncelikli olarak geliştirmeliyiz” dedi.

“PARDUS PROJESİ TÜRKİYE İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ, HAYATİ BİR PROJEDİR”

Kullanılan işletim sistemleri ve uygulamalar için yurt dışına her yıl milyonlarca dolar ödendiğini anımsatan Cem, “Ülkemizde kullanılan sistemlerin büyük çoğunluğu kapalı kod sistemlerdir. Bu sistemlere müdahale etmeniz mümkün değildir. Siz sistemi kullanırken geri planda ne olduğunuzu göremez, size ait bilgilerin kullanılıp kullanılmadığını bilemezsiniz. Açık kaynak kodlu işletim sistemleri ve uygulamalarda ise böyle bir tehlike yoktur” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de kapalı işletim sistemine rakip olarak TUBİTAK Pardus işletim sistemini oluşturmuştur. 2003 yılında başlayan çalışmalar sonucunda Pardus’un ilk sürümü kullanıma sunuldu. Geçen yıl ise Pardus’un 19. Sürümü piyasaya çıkartıldı. İdeal olanı, Pardus’un TUBİTAK önderliğinde, üniversitelerle iş birliği halinde geliştirilmesiydi. Pardus projesi Türkiye için son derece önemli, hayati bir projedir. Ancak bu işletim sistemi, maalesef, ülkemizin resmi işletim sistemi haline getirilemedi. Oysa böyle bir adımla, bir yandan Türkiye’nin pek çok dijital verilerinin güvenliği ülke içinde sağlanabilirken, bir yandan da yüzlerce milyon dolar lisans ücretinden tasarruf edilmiş olur.”