Başakşehir Belediyesi, Kızılay Haftası kapsamında, Osmanlı döneminde faaliyet gösteren Ispartakule Hilal-i Ahmer Hastanesi’nin tarihini yeniden gün yüzüne çıkardı. Dönemin şifa kaynağı olarak gösterilen hastanenin köklü tarihini, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Raşit Gündoğdu anlattı.

“Başakşehir, merkezi bir konuma sahipti”

Başakşehir’in Osmanlı döneminde İstanbul’un merkez noktalarından olduğunu ve özellikle Balkanlara ulaşımda rol üstlendiğini belirten Gündoğdu, “Osmanlı döneminde bir yerin merkez olması için belirli özelliklere dikkat edilirdi. Ulaşım ve su kaynakları bunların başında gelmekteydi. Aynı şekilde hastanelerin de kurulması için bu özelliklere büyük önem verilirdi. Başakşehir, merkezi bir konuma sahip olduğu için, İstanbul’da kurulan üç Hilal-i Ahmer Hastanesi’nin en büyüğüne ev sahipliği yaptı” diye konuştu.

“10 binden fazla yaralı tedavi edildi”

Gündoğdu, sözlerine şöyle devam etti: “27 çadırdan oluşan Ispartakule Hilal-i Ahmer Hastanesi dönemin en büyükleri arasındaki yerini aldı. Savaşlarda yaralanan askerlerin tedavilerinin yapıldığı hastanede, muhacirlerin de sağlık kontrolleri yapıldı. Kızılay, burada sadece tedavi hizmeti vermiyordu. Tedavisi devam eden hastaların konaklama ve gıda ihtiyaçları da karşılanıyordu. 9 Ocak 1913 tarihinde kurulan Ispartakule Hilal-i Ahmer Hastanesi, 1913 yılının haziran ayına kadar altı ay boyunca hastalarına hizmet verdi. Altı ay içerisinde 10 binden fazla yaralı insana yardım edildi”

“Başakşehir her dönem şifa kaynağı oldu”

Yüz yıl önce dönemin en modern hastanelerinden biri olan Ispartakule Hilal-i Ahmer Hastanesi’ne sahipliği yapan ilçede, bugün Avrupa’nın en büyükleri arasında ilk sırayı alan Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nin kurulduğunu ifade eden Gündoğdu, “Başakşehir yüzyıl önce de sağlığın merkezdi, yüzyıl sonra da yine sağlığın merkezi oldu. Başakşehir, önceki dönemlerde olduğu gibi, bu dönemde de insanlara şifa kaynağı olmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.