Uyuşturucu, sonunda siyasetin de gündemine oturdu. Ama bu sefer uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanan bir siyasetçi üzerinden değil. Bir genç üzerinden.

AK Parti Genel Merkezi'nde görevli bir gencin "pahalı" cinsten bir uyuşturucu maddeyi kullandığını gösteren görüntülerin sosyal medyada yayınlanmasıyla patladı hadise. Herhangi bir kurum, parti veya STK'nın mensubu da olabilirdi o genç.

Gencin uyuşturucu batağına düşmüş olması üzerinden siyasi sonuç elde etme ucuzluğuna kaçmamalı kimse. "Siz kendi tacizcilerinize bakın" kolaycılığına da. Her iki durumda, işin ciddiyetini gözden kaçırmış, ülke gençliğinin içinde bulunduğu acı durumu gizlemiş oluruz.

O şahın, (beyanına göre) benim kadar maaş alırken, uyuşturucu dünyasının en pahalı maddelerinden birini kullanabiliyor olması sorgulanabilir. "Değirmenin suyu nereden geliyor?" denilebilir. Bu kazançta, bulunduğu konumu suistimal edip etmediği araştırılabilir. Bunlar işin  ayrı bir boyutu.

Fakat, işin daha ciddi ve can alıcı yönü şu ki; uyuşturucu günümüz gençliğinin en büyük belalarından biri. Sadece anne-babaların evlatlarını ellerinden söküp almıyor, suç dünyasını zenginleştiriyor, kriminal olayları tetikliyor, ülkenin geleceğini de ciddi şekilde tehdit ediyor.

SEFERBERLİK ŞART

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, olayla ilgili bir gazeteye yaptığı açıklamada son dönemde yapılan uyuşturucu operasyonları hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Sadece son 1 hafta içerisinde yakalanan uyuşturucu miktarı 8,5 ton. Bu da durumun vehametini ortaya koyuyor. Aynı açıklamada Bakan Soylu, yakalanan satıcı sayısı hakkında da bilgi veriyor: "Sadece bu ayın bir haftasında 4 bin 600 kişi uyuşturucu satıcılığından alındı. Şu anda 80 bin kişi uyuşturucu satıcılığından cezaevinde."

Her satıcı başına en az 10 alıcı ekleyin, hesabı buna göre yapın. Bir de henüz yakalanamayan, içici ve temin edici olarak dar çerçevede faaliyet gösterenleri ekleyin üzerine...

Riskinin yanında getirisi yüksek bir sektör bu. Ahtapot gibi öyle sarmış ki toplumu, zincirin halkalarını bir birine bağlamak ve kökünü kazıyıp atmak için adli mücadele bazen yetersiz kalıyor. Toplum da bu konuda sorumluluk üstlenmeli ve bu illetin tuzağına bir gün kendi çocuklarının düşebileceğini de hesaba katarak mücadeleye katılmalı. Bunun için ciddi bir eylem planı oluşturarak harekete geçilmeli.

SEBEPLER FARKLI AMA...

Gerek meslek hayatımda, gerekse daha önce yaşadığım ilçede birçok "madde kullanıcısı" ile yolum kesişti. Tanıdığım pırıl pırıl insanların, gelecek vaadeden "efendi" çocuklarının bir gün uyuşturucu ile yolunun kesiştiğini görmenin acısını da yaşadım. Anne-babaların verdiği mücadeleye destek olmaya da çalıştım.

Şehrin, gelir düzeyi yüksek kesimlerindeki uyuşturucu tuzakları ile çeperlerindeki dar gelirli ailelerin çocuklarına kurulan tuzaklar çok farklı işliyor. O yüzden tek bir "neden" ya da tek bir "çözüm yöntemi" belirlemek mümkün değil.

Şehrin "varoş" tabir edilen, ekonomik seviyesi düşük bölgelerdeki gençler ile gelir düzeyi yüksek olanlar arasındaki tek ortak nokta, uyuşturucuyla arkadaş ortamında tanışmaları. Çoğunlukla da "Bir kereden birşey olmaz" hipnozuyla...

Ama işin bir de "genel sebep" bölümü var. Zenginler dünyasını pek bilmem, uzaktan gözlemle de ahkâm kesemem.

Ama şehrin varoşlarında yaşayan gençlerle bu zehirin yolunun kesişmesi genellikle "boşluk" nedeniyle oluyor. Ailesinin ekonomik durumu sınırlı, gencin hobisi yok, hobi sahibi olabileceği olanağı da. Sosyalleşmenin tek yolu "arkadaşlarla takılmak"tan ibaret. İşte o zaman dilimlerinde takılıyor oltaya gençler. Çünkü güzel bir gelecek umudu ve o umuda uygun bir yol haritası oluşmamış. Umutsuzluk, yarının belirsizliği, gençliğin dinamizmini yaşayamanın yoksunluğu, kendisinden daha iyi durumda olanlar karşısındaki eziklik...

İşte o zaman "başka boyuta geçmek" rahatlatıcı, hatta mutlu edici geliyor gençlere. Kısa süreli yapay mutluluklar uğruna gittikçe batağa sürükleniyor.

Sadece anne-baba evlat kaybetmiyor, ülke enerjisini yitiriyor...

Bu arada, her bölümde yüzlerce kuru sıkı merminin yakıldığı, suç dünyasının ballandıra ballandıra anlatıldığı, ya da şatafatın tavan yaptığı, paraya ve güce ulaşmanın ahlâk dışı yollarının ballandıra ballandıra anlatıldığı TV dizilerini de ekleyin bunlara.

Siyasetin gündemine oturan uyuşturucu kullanan genç özelinde gençliği ve ülke geleceğini bu bataktan kurtarmak için tüm siyasetçiler ve toplumun önder kesimleri el ele vermeli. Bu kriminal olaydan siyasi sonuç çıkarmak yerine, toplumun selameti için fırsat bilerek seferberlik başlatmalıyız.

Yoksa, genç ve uyuşuk bir nesille değil yarınları kurmak, bugünleri dahi huzur içerisinde yaşayamayız.