1 Eylül’de yeni adli yıl başladı. Aynı gün Yargıtay’ın yeni hizmet binası da Diyanet İşleri Başkanının duasıyla açıldı.

Herkes Yargıtay’ın hizmet binasının dua ile açılışını eleştiriyor.

Aslında kızılacak, eleştirilecek bir durum yok!

Yargıdaki sıkıntıların çözümü için alınan tedbirler hiçbir işe yaramadığından, daha doğru ifade ile tedbir diye yapılan düzenlemeler sorunları daha da ağırlaştırdığından…

Sanırım tek çözüm yolu olarak işimiz duaya kaldı!

Dua kısmını bile tam yapamadılar diye eleştirilecekse o ayrı!

İstanbul’da Avrupa’nın ve dünyanın en büyük adliye sarayları yapıldı. Anadolu’nun en küçük ilçelerinde bile büyük adliye sarayları inşa edildi…

Hatta bina bile demiyorlar, havası olsun diye olacak ki, özellikle saray diyorlar…

En son da Yargıtay sarayı açıldı…

Devasa adliye binalarına rağmen yargıdaki sorunlar azaldı mı?

Azalmasından vazgeçtik, her geçen gün sorunlar artarak çoğalıyor...

Çünkü temel sorun fiziki mekan eksikliği değildir…

Emin olun, adliyeler harabe binalarda iken bile işler çok daha iyi yürüyordu.

Şimdi saraylara taşınınca, herkes kendini padişah, sultan veya vezir sanıyor ki, iş yapan sayısı çok azaldı…

Daha da acısı işi bilen ve yapabilen sayısı her geçen gün azalıyor…

Kalifiye eleman azalıyor, işini bilenler ya küstürülüyor, bir kenara itiliyor veya işten el çektiriliyor…

Üç satırlık müzekkere yazarken bile hata yapılıyor, asıl talep edilmesi gereken şeyler unutuluyor, tekrar tekrar yazılıyor, sırf bu sebeple bile yargılamalar uzuyor…

İsim ve adres bilgileri yanlış giriliyor…

Hatalı karar verilmesine alışmıştık da, mahkemelerin gerekçeli kararları anlaşılmıyor, infazda sıkıntılar yaşanıyor.

Hele icralarda işler tıkandı, yürümüyor… Başında bekleyip de iş yaptırabilirseniz ne âlâ, başka türlü işler kalıyor…

Yargılamanın çok uzun sürmesi, sık sık hakim ve savcılar ile memurların görev yerlerinin değiştirilmesi işleri daha da çıkmaz hale sokuyor.

Özetle vatandaşlar da, avukatlar da, yargı mensupları da adliyelerin işleyişinden memnun değil…

İşler çıkılmaz hale gelince sürekli yargı reformu adıyla hiçbir işe yaramayan yeni düzenlemeler yapılıyor….

Yargının temel sorunu bina veya mevcut yasalar değildir.

Temel sorun yetişmiş insan eksikliği, kalifiye eleman yokluğudur…

İşini bilen eleman sayısını artırmadıkça yargıdaki sorunların çözülmesi mümkün değil.

Her sabah adliye binaları açılırken bir hoca dua ederse sorunlar çözülür diyorsanız bilemem!

*****

Şahidin kehanetleri!

Bir mahkemede şahit olarak o bölgede yaşayan ve herkesin tanıdığı yaşlı bir kadın çağrılır. Yaşlı kadın, şahitlik etmek için kürsüye çıkar.

Davacının avukatı, kadına yaklaşarak “Bayan Jones. Beni tanıyor musunuz?” diye sorunca yaşlı kadın cevap verir:

- Evet Bay Williams, sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız…

Davacının avukatı başta olmak üzere bütün salon şoke olur.

Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:

- Peki Bayan Jones, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?

Kadın cevap verir:

- Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hâlâ geceleri altına kaçırdığını söylüyor.

Yine herkes şoktadır. Salonda bir gürültü kopar.

Hakîm kürsüye tak tak tak vurarak herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını kürsüye çağırır. İkisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar:

- Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım!

*****                 

TEBESSÜM

En iyi yalan

Padişah, “Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim” demiş.

Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana:

- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.

Padişah itiraz eder:

- Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!

- Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!

- Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii ki!

- Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!

- Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere düşmüştür.

Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş.

Bir gün Temel gelmiş:

- Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir iyi davranış dünyadaki bütün güzel sözlerden daha tesirlidir.

Andrev Marvell