Türkiye'nin ilk uzay mimarı Ayşe Ören, dünyanın Samanyolu'nun kenar mahallesi olduğunu ve ayda su bulunmasıyla oyunun değiştiğini belirterek insanlığın bir gün uzaya taşınacağını söylüyor

"Uzayda hayat mümkün mü? Marsta su var diyorlar, bu yerleşim için yeterli olur mu? Arsaların fiyatı ne kadar olacak? Bir gün uzaya çıkarsak Zeki Müren de bizi görecek mi?" şeklinde uzayıp giden uzay soruları Türklerin yıllardır en çok merak ettiği konular arasında yer alıyor. Tüm bu soruların cevabını ise Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu olan Türkiye'nin ilk uzay mimarı Ayşe Ören'den dinledik. Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü'nü 2006 yılında bitiren Ören, 2010 yılında Sanayi Bakanlığı'ndan Tekno Girişim sermaye desteği alarak kurulmuş ilk tasarım firması Ayse Ören DesignArt'ı kurdu. Boğaziçi Üniversitesi Teknopark kuruluş şirketleri arasında yerini alan Ayşe Ören DesignArt, teknoparklar bünyesine kabul edilen ilk tasarımcı olma özelliğini de taşıyor. Çocukluğunda astronot olma hayalleri kuran Ören'in genç yaşında aldığı pek çok ödülü de bulunuyor. Fransa Dışişleri tarafından geleceğin lideri olarak açıklanan Ören, uzay konusunda çalışmalar yürüten Deep Space New Worlds ekibinde de yer alıyor. NASA'da da konferanslar veren bilim insanı Ören, yaptığı işe ruhunu kattığını söylüyor. Aynı zamanda bir Michael Jackson hayranı olan Ören, Jackson'ın ölümünden sonra başlatılan 'Michael Jackson Live Forever Monument Design' yarışmasına katıldı. Ören, tüm dünyadan binlerce kişinin katıldığı yarışmada Michael Jackson'un anıt tasarımıyla dünya birincisi oldu. Hikayesinin devamını ise kendisinden dinliyoruz.

- Ayşe Ören DesignArt isimli şirketiniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

"Ayşe Ören DesignArt, sanat ve teknoloji arasında bir bağ kurarak, tasarımın araştırma ve geliştirme faaliyeti kapsamında kabul edilmesini sağlamayı hedefliyor. Firmanın kuruluş amacı; disiplinler arası bir sistem oluşturarak, teknoloji ile tasarımı bir araya getiren yeni ürünler yaratmak ve ihtiyaçlara doğru ilerlemek şeklinde özetlenebilir. Ayşe Ören sanata yeni bir algı, anlayış, mana ve dil geliştiriyor ve bu yolu evrenselleştiriyor. Ayşe Ören DesignArt, yapıtlarıyla toplumun her kesimine farklı bir pencereden bakıyor, sanatı bir amaç ve siyaset üstü faaliyet alanı olarak görüyor. Hedef kitlesini çocuklar, gençler, engelliler, iş dünyası, çevre duyarlılığı (geri dönüşüm), enerji verimliliği, sürdürebilir yapılar ve mimari oluşturuyor."

- Uzaya ilginiz çocukluk dönemlerinizden mi geliyor?

"Evet, uzaya ilgim çocukluk zamanlarımdan geliyor. 11 yaşıma kadar astronotlukla balerinlik arasında gidip geliyordum. İnsanlar çocukluk zamanlarında özüne daha yakın oluyor, neyi sevdiğini biliyor. Cesursanız, aradaki bağ hayatın gerçekleriyle kopsa da onu geri bulabiliyorsunuz."

- Hayatınızın dönüm noktası ne oldu?

"Hayatımın birçok dönüm noktası var. 2009 yılında, iki uluslararası ödülle tasarım hayatım başladı.  Michael Jackson Anıt Tasarım Ödülü ve British Council- Yılın Genç Tasarım Girişimciliği finalistliği(YCEA) ödüllerini almam hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Sonrasında, Sanayi Bakanlığı, Fransa Dış İşleri Bakanlığı tarafından 'Geleceğin Lideri 'seçilmem, Rick Tumlinson, Kepler Uzay Enstitüsüyle ilgili olan bağlarım ve en son Yıldız Üniversitesi Teknopark'a taşınmam. Bütün bunlar şu an aklıma gelen dönüm noktaları."

- Türkiye'nin tek uzay mimarısınız. Mesleğinize dair neler söylemek istersiniz?

"Uzay mimarı, öte dünyalarda kurulacak yaşam formları için önerilerde bulunan fikir yürüten insanlara denir. Mühendisler insanı uzayda yaşatmayı başardı fakat bu insanlığın orada kalıp yerleşik bir hayat sürebilmesi adına henüz yeterli değil ve çalışmalarımız bu noktada da sürüyor. Bu zamana kadar, konunun teknik öneminden, mimari kısımda eksik kalındı ve işin ehli olmayan kişilerin çabalarıyla bu süreç yürüdü. Son dönemdeki filmleri izlediğimizde bile daha donanımlı uzay yapılaşmaları görmeye başladık. 'Marslı' ve 'Yıldızlararası' ve 'Yolcu' filmlerinde öngörülen mekanlar gelecekte mimarinin nasıl bir gelişim yaşayacağına dair bizlere referans veriyor."

- Peki, uzay mimarisi serüveniniz nasıl başladı?

"Paris'te 2016 yılında Fransa Dış İşleri Bakanlığı tarafından Geleceğin Lideri seçildim. Şimdi ise Deep Spaces Industries'in sahibi uzay madencisi Rick Tumlinson ile birlikte Türkiye'de 'New Worlds'u kuruyoruz. Ayrıca Los Angeles'ta uzayla ilgili araştırmalar yapan Kepler Uzay Enstitüsü'nün de Türkiye'de oluşumu ve alt yapısını gerçekleştiriyoruz. İki kurumun Türkiye temsilciliği görevini yürütüyorum." 

AYDA SU BULUNMASI OYUNU DEĞİŞTİRDİ

- Şu anda uzayda yaşam alanlarıyla ilgili yurt dışında ve yurt içinde konferanslar veriyorsunuz, konuya dair önemli bilim insanlarıyla iletişim içindesiniz.  Gelecek 50 yıl içinde uzaya çıkabilmek ve orada bir yaşam mümkün olacak mı? 

"Ayda su bulunması oyunu değiştirdi ve her yeri bir anda daha ucuz yaptı. Aslında uzayda su, petrol kadar değerli ve önümüzdeki dönem Ay'ı dünyanın yeni bir kıtası olarak görmeye başlayacağız. Amerika'nın vizyonu 2020'ye kadar tekrar Ay'a gitmek ve artık orada kalmak üzerine ayarlandı. Amerika-Rusya ortak yapımı Ay'da geliştirilecek bir üs için anlaşma yapıldı. Ay benim öngördüğüm öncelikli hedeftir."

- Mars'ta koloni kurulmasına dair düşünceleriniz neler?

"Sanayi Devrimi büyük bir kırılım yaratmış olsa da asıl dönüm noktasını, insanlık Marsa ulaştıktan ve artık yıldızlararası bir ırk olduktan sonra petrol ve fosil yakıtından kurtulduğumuz ve uzayın derinliklerine gidebildiğimiz zaman gelmiş olacak ve o zaman samanyolunun kenar mahallelerinden birinde orta boyutlu bir güneşin etrafında dönüp duran varlıklar olmaktan çıkıp daha büyük hayaller kurabileceğiz."

UZAYA ÇIKMAK DNA'MIZDA VAR

- Türkiye'yi uzay mimarisi anlamında neler bekliyor?

"Dünyadaki en önemli hareketlerden biri olan Kavimler Göçü'nü başlatmış ve zor şartlarda ayakta kalmış göçebe bir milletiz. Başka bir yere göçmenin kodları DNA'mızda var, uzay da özünde bir göçtür. Kavimler göçü, çadır ve halı gibi modülarite kavramların gelişmesini sağlamıştır. Bunu geleceğe nasıl yansıtacağımızı düşünmek lazım."

- Örnek aldığınız isimler var mı? 
 
"Michael Jackson. Dansla felsefe yapmış, derin, katmanlı ve çok yönlü bir sanatçıdır. Bakış açılarımı ve yaşantımı önemli ölçüde etkilemiştir. Sonuçta herkes hayalinde en özel, en güzel, en başarılı ama Michael bunların gerçeğe dönüşmüş hali."

- Hayatınızın olmazsa olmazları neler?

"Sanat, benim atar damarım. Yaratıcılık beni ruhumun özünde var ve dışarı çıkmak için büyük istek duymakta. Henüz yapacağım çok iş var. Daha çok bilimsel ortamlarda yer alsam da, özünde, sanat ve bilimin aynı şeye yani gerçeğe farklı noktalardan baktığını düşünüyorum."

DÜNYA DAHA YENİ BAŞLADI

- Stephen Hawking, dünyayı 100 yıl içinde terk etmemiz gerektiğini söylüyor. Siz de bu düşünceye katılıyor musunuz? Neler söylemek istersiniz?

"Dünya'nın yeni başladığına ve güzel günler göreceğimize inanıyorum. Yaşam ve hayat kendini hep var etmiştir. Daha yeni öğreniyoruz yaşamayı, daha uzun sürelerde devam edecektir. Başka formlarda, mekanlarda, şekillerde, olasılıklarda, nasılı önemli değil, önemli olan onun kendini dışa çıkarmasıdır."

- Çin tarafından uzaya fırlatılan Göksaray 1 isimli bir uzay istasyonu rotasını kaybetti ve uzayda sürükleniyor. Muhtemel düşüş yerleri arasında Türkiye'de bulunuyor. Bu ihtimal gerçek olabilir mi? Başımıza uzay istasyonu düşebilir mi?

"Daha önce Mir ve Skylab' da atmosfere sokularak dünya ya düşürüldü ama bunun kontrolsüz olması büyük sıkıntı." 

- Uzaya çıkmayı düşünüyor musunuz?

"Elbette, uzaya gitmeyi isterim ama yaptığım bir eser de uzaya gittiğinde, kendimi gitmiş sayarım." 

SUÇLARIN TEMELİNDE SEVGİSİZLİK VAR

- Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar olaylarına bilim insanı gözü ile ne cevap vermek istersiniz?

"Bugün işlenen tüm suçların temelinde sevgisizlik ve hayal kırıklığının yattığını düşünüyorum. Sadece kadın ve çocuk değil, insanın içindeki ilkelin huzurlu olması şiddeti durdurmanın tek yoludur."

- Bu şiddet eğiliminin temelinde sizce ne yatıyor?

"Sevgi, hissetmesi kolay tanımlaması da bir o kadar zor bir duygu. Bir çocuğa, kelebek verirseniz bilmez öleceğini ezer ve ona zarar vermiş olur. Sevgi de böyledir öğretmeniz ve öğrenmeniz gerek. Olgunluk, Elindekini öldürmeden sevmeyi öğrenmesidir ve zamanla oluşur."

- Kadınların çalışma hayatında daha aktif bir şekilde yer alabilmesi için neler yapılmalı?

"Burası özgür bir ülke, kanunsal olarak kadınların çalışmasını engelleyecek hiçbir kısıtlama yok. Mücadele içinde bir amaç uğruna harcanan hayat, zorluklara geçmiş olsa bile oldukça tatmin edici olabilirken tersine rahatlık içinde yaşayan biri hayatını tatminsiz bulabilir. İnsanın en büyük şaheseri yine kendisidir. Bu hayata ne olarak geldiğiniz değil, kendinizi neye dönüştürdüğünüz önemlidir. Bunu da seçimleriniz belirler. Sorumluluk almak ve ona göre harekete geçmek gerekiyor."